Saat 10:30. Yatakta dönenip duruyorum. Bu saate kadar bile öyle zor dayandım ki. Annem gelip kapımı açıp baktı, tekrar kapattı. Uyuyormuş gibi yaptım. Bu saate kadar kalkmadığımı görünce, erkenden evden çıktığımı düşündü kesin. Offf... Uyku bu kadar erken terk etmese beni, ne var sanki. Uykuya dalsam tekrar ve akşam olsa. Sonra tekrar uyusam, sabah olsa. Kalkıp hayata karışmak gelmiyor içimden.
Duydun mu sesi? Yağmur yağıyor bak. Fatma teyzeye inat ne güzel yağıyor yağmur. Yaramazlık yapan bir çocuk gibi seviniyorum bu duruma. Camlarını silmiş dün Fatma teyze. Şimdi ne kadar söyleniyordur kendi kendine.
Saat 10:35. Kalkmam gerek artık. Güzel bir müzik açmalı şimdi. Öyle başlamalı yapılacakların bir ucundan tutmaya. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Oysa ne çok severim etrafı derli toplu görmeyi. Arkadaşlarım dalga geçerler çoğu zaman, dolabım mağazaların rafları gibiymiş. Yalan... Titiz de değilimdir halbuki.
Saat 10:40. Ohhh... şükür... Beş dakika daha geçti. Yağmur daha da şiddetlendi şimdi. Çıkıp yağmurun elinden tutsam, küçükken annemin elinden tuttuğum gibi. Hadi desem, beni de götür gittiğin yerlere. Her iklimde yeniden ıslanayım. Sonra, güneşe kırpıştırarak gözlerimi, kuruturum nemli kalmış hayallerimi. Ama işte, yine de çıkmak gerek şu odadan. Hadi...
22 Mayıs 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Şimdi ne yapıyorsun acaba? Ben bu satırları okurken... Tuttun mu yağmurun elinden? İyi geçiyor olsun günün, sevgilerimle...
Yağmurun değil ama hayatın elinden tutmaya çalışıyorum. Beni de götürsün diye gittiği yere. Sevgiler benden efendim...
Ya da rüzgara bırak kendini, onun gibi canının istediği her yerde varolabilirsin o zaman sende...
Yorum Gönder