Güneşli bir pazar günüydü. Sürekli bir elimden ötekine geçirip durduğum, stres topu kıvamındaki televizyon kumandası ile, bir başınaydım evde. Ekranda bir sürü kadın, bir sürü erkek dolanıp duruyordu. O kadınlar gibi giyinip kuşanıp sokağa çıkmak geldi içimden. Aynı hızla da vazgeçtim hevesimden, nedense.
Oysa mutluluk saçan bir şarkı ritminde aynanın karşısında dolanmak, kapıdan çıkmadan, hâlâ o şarkıyı mırıldanıyor olmak isterdim. Denize nazır herhangi bir yerde, aynı şarkı olmasa da, mutluluğu çağrıştıran başka bir şarkının ritmini bulmak; ve o manzaraya rağmen, gözlerimi gözlerinden alamamak isterdim bir de. Bir türlü uzamayan saçlarımı, tepemde at kuyruğu yapmış olurdum. En çok sevdiğim şeylerden birinin, at kuyruğunun yürürken sallanması olduğunu söylerdim sana. Ve belki bir gün, sözlerini hatırlamadığı için, bir türlü hangi şarkıdan bahsettiğini anlatamayan insanların, bir yerde o şarkıyı duyduklarında yaşadığı sevince benzerdi yanında yürümek. "Bak işte bu şarkıydı"
Güneşli bir pazar günüydü, ben tüm bunları yerimden kımıldamadan yaptığımda. Elimde hâlâ bir televizyon kumandası vardı. Ama ne yazık, hayallerimin kanalı çekmiyordu bu televizyonda.
18 Ekim 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
hayaller içimizdeki ümitleri canlı kılan güzel bir duygu..ama nedense yazıyı okuyunca derinlerde bir sızı hissettim :)
imlâ/yazın hatası yok kadar az. böyle bloglar/yazılar görünce insanın anında okuyası geliyor. bir blog'da rastladım ve lazca rumuz olduğu için tıkladım. sonra sol tarafta kazım'ı gördüm. ne alâ. iyi ki girmişiz.
uydu cihazını değiştir.. tamam iğrencim.. gidiyorum tamam vurma :)
Yorum Gönder