Yere sert basan birinin, halı üzerinde dolanıp duran ayak sesleri; Ümit bey, heyacanlı bir bekleyişte sanki. Bardağa düşen çay kaşığı, birbirine değen tabakların, çatalların şıngırtısı; Macide hanım, kahvaltı hazırlıyor olmalı. Açılıp kapanan dolap kapakları ve çekmecelerin hafif gıcırtısı; Pelin, ilk buluşmasında ne giyeceğine karar verebilmek için, talan etti bütün dolabı.
Akreple yelkovanın o sonsuz koşturmacasının, boş bir odaya yayılan tok sesi. Telaşlı telaşlı konuşup, ayağını yere sürüyerek yürüyen birkaç çocuğun neşeli sesleri. Araba gürültüleri, kuş cıvıltıları...
Rüyasında beni kötü gördüğü için, sabah ilk işi, hatırımı sormak olan dost bir yüz; ne kadar kızdırsa da beni, bir sözüyle neşelendirebilmeyi de başaran bir yüz. Kalbimi çarptıranlar, kalbine konuk olduklarım... umutlarımı çoğaltanlar, sıkıntımı bakışlarımdan anlayanlar... söylediklerine, sevgilerine, samimiyetlerine inandıklarım... yanlarında olduğumda huzurla sarmalandıklarım...
Elele yürünmüş sokaklar, yan yana dolaşılmış yollar; çocukluk hatırası mahalle bakkalları, o sarı telefon kulübeleri; gerektiğinde ekmek arası, çoğu zaman bir bardak su istemek için içeri seslenilen pencereler, oyunlarımıza sahne olmuş boş alanlar, salıncaklar...
Bir bahar kokusu çalınıyor burnuma, havadan mı bilmiyorum. Onlar aklıma geldikçe çoğalıyor koku. Yaklaşıyorum galiba...
2 Mart 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder