Otobüsün camında, güzel havada kendini dışarıya atan insanların yüzleri görünüp kayboluyordu. İki tarafa sıralanmış ağaçların altında gülüşerek, konuşarak, kalabalıktan yol bulmaya çalışarak yürüyorlardı. Yolun karşı tarafında, birinin elinden tutmuş 5-6 yaşlarında bir çocukla, iki genç koştururcasına adımlıyorlardı kaldırımı. Sanki kızgın oldukları bir şey vardı da, yürüyerek alıyorlardı hınçlarını. Ama o çocuk...
Onların adımlarına ayak uyduramayan o çocuk, koşturup duruyordu kendini çeken elin peşi sıra. Farkında değillerdi, nasıl bir gayretle onlara yetişmeye çabaladığının. Ah biraz yavaş diyebilseydi. Ah o cümleyi kurması gerektiğinin bir farkına varabilseydi...
O cocuğa benziyoruz biz de çoğu zaman, hayatın karşısında. Ayak uyduracağız derken, düşe kalka, yara bere içinde ilerliyoruz. Ve hep nefessiz, hep soluk soluğa...
29 Mart 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder