19 Haziran 2008 Perşembe

Dikkatimden kaçan

İlkokul çağlarında, kardeşleri ve amca çocukları ile hep beraberlerken yaşadığı bir olayı anlatmıştı annem. Bütün çocuklar, kuzinenin olduğu odada oturuyorlarmış, bir kış günü. Kuzinenin üstünde ibrük kaynıyormuş. Dayım, “Ben bu ibrüğün içine girerim.” demiş; annem, “giremezsin.” “Girerdin, giremezdin” münakaşasından sonra dayım, “Sen odadan çık. İçeri girdiğinde, ben ibrüğün içinde olmazsam, kuzinenin maşasıyla beni döversin.” demiş. Çıkmış annem odadan dışarı. Bir zaman sonra geri gelmiş. Dayımı kuzinenin yanında, gülerek otururken görünce, annem de koşmuş maşaya; dayımı dövecek ya. Maşayı eline aldığı gibi, yanmış eli. Annem odanın dışındayken, maşayı kuzinede ısıtmış çünkü dayım. Ben bu hikayeyi dinlediğimde, sanırım annemin o zamanki yaşlarındaydım. Şu an düşünüyorum da, bazen bazı şeylere öyle odaklanıyoruz ki, daha önemli birçok nokta kaçabiliyor dikkatimizden.
Çok sevdiğim bir ablamın, tavırlarından hiç hoşlanmadığım bir arkadaşı var. Kimin kiminle anlaştığı ya da anlaşamadığı beni ilgilendirmez. O yüzden tek kelime etmedim ablama, bu konuyla ilgili. Ama diğer yandan, o kızın tavırlarını gördükçe, beynime sıçrayan kana da mani olamadım. Ve ister istemez mesafeli durdum ona karşı. Ondan uzak durmaya öyle gayret göstermişim ki, ablamın bunu üzerine alınmasına sebep olmuşum farkında olmadan. Aklımın ucundan bile geçmeyecek bir problem algılamış, kendisiyle ilgili. Halbuki olmayan, olmayacak birşey bu.
Mali müşavirimiz briç oynar sürekli. Bana da tavsiye eder her fırsatta. “Planlı düşünceyi geliştirdiğini” söyler. Briç’i bilmiyorum ama olaylara daha ılımlı bir yaklaşıma ihtiyacım var sanırım. Kendimi bu kadar açık etmeyip, biraz politik olabilsem, acaba aynı şeyleri yine yaşar mıyım?

Haziran/2008

0 yorum: