18 Haziran 2008 Çarşamba

Yitip giden

Sen gittin…
Ne özlemek kaldı geriye, ne de sana ait başka birşey. Beni de aldın götürdün çünkü sen, bırakmadın bana. Çok kızdığım zamanlar, “çık artık hayatımdan” derdim, sana duyurmadığım sesimle. “Beni rahat bırak.” derdim. Sen bıraktığında, beni bırakmayacak olan hasrete, acıya ve manasızlaşacak hayatıma hazırmışım gibi. Sensizlik kolaymış ya da buna katlanabilirmişim gibi.
“Git!” derdim, kızgınken bana yaklaştığında. Şimdi “Gel!” diyebilmek için neleri vermezdim. “Dur gitme!” diyemeyenin, “Gel, demesine inanmam.” demişsin, mutlu günlerimizin en yakın tanığı olan o insana. “Birbirinizi çok yıprattınız, artık bırakın. Acıtmayın daha fazla canınızı.” dedi. “İyi o, merak etme.” dedi, “Bir ucundan tutmuşsun hayatın”, öyle söyledi. Benim hayatımın tüm tutulacak uçları törpülenmiş, ne garip değil mi? Neresinden tutsam, kayıveriyor elimden. Ya da kalmamış hayatımın bir tutar yanı gerçekten.

Sen yoksun…
Aynada gördüğüm yüzü beğenmiyorum. Bana çok yakıştırdığın o kirli sakallarım, artık gerçekten kir-pas içinde. Sen olmadan neye yarar, aynalarda mutlu ve güzel bir yüz görmek zaten. Beni zorla bir yerlere sürükleyen, giderken yaptığım tüm huysuzluklara katlanan güzel kız, “iyi ki benimlesin.” dediğin o güzel zamanların hatırına, yine huysuzluklarıma aldırmadan gelsen. Ve ben de, “iyi ki geldin.” diyebilsem sana sevinçle.

Artık ben de yokum…
Yokluğuna dayanamıyor, ne bedenim, ne kalbim. Nasıl da görmezden gelmişim, beni ne kadar mutlu ettiğini, hayatıma nasıl anlam kattığını. “Acaba seni görür müyüm?” diye gittiğin yerlerden geçen, ümitsiz ama aynı zamanda gereksiz bir umuda yenik biri oldum. Ben bile tanıyamıyorum kendimi. Uzak bir şehrin, ücra bir kasabasına çevirdim rotamı. Senden uzağa, çok uzağa. Ve umarım, gözden ırak olan, gönülden de ırak ola…

Haziran/2008

0 yorum: