23 Haziran 2008 Pazartesi

Nihayet gittim

Servisi bekliyorum. Gözümün önünde akıp giden trafik var. Sanki hayatı ortasından bir yerinden bölmüş ve kendime ayrı bir zaman dilimi yaratmışım. Elimi uzatsam değecek kadar yakın ama bir o kadar da uzağım. Otobüse bindim, oturdum cam kenarına. Yalnızım. Uzaklaşıyorum şehrim senden. Gitmek isteyen bendim, gidiyorum. İyi gelecek bu gidiş, biliyorum. Bildiğim yollardan, özlediğim yollara, özlediğim insanlara gidiyorum. Karanlık basıyor. Anlamlı şekillere benzetmeye çalıştığım bulutlar başımızda. Yol akıp giderken şu cam kenarından, “Özlediğim tam da bu!” dedim içimden.
Müziklerimi açıp, bir kelime etsem saatlerce konuşacak hanımın haline de aldırmadan, akan yolu seyre daldım. Memleketime vardığımda, hem çok şeyin değiştiğini, hem de bir çok şeyin değişmediğini gördüm. Özlediğim herşeyi, herkesi gördüm teker teker. Köydeki sessizliği, eğri büğrü yolları, fındık bahçelerini. Yaylaya çıktık sonra. Elde yapılmış çay, taze sağılıp kaynatılmış süt, uzun zamandır tatmadığım yemekler, bazen sert esip donduran, bazen sıcağı azaltan rüzgar, küme küme bulutlar, temmuzun başında üşüdüğümüz için yakılan kuzine. Eksiği, fazlası, sessiz sakin ortamı ile, bir karadeniz tatili bu, kendine özgü.
“Yedi yaşında bir kızım
Büyümez ölü çocuklar.” demiş ya Nazım usta, yazlarını burada geçiren, hatırımdaki o küçük kız, benim için hep aynı yaşta. Ama şimdi, gördüğüm herşey bambaşka…

Temmuz/2008

0 yorum: