Parkın arka tarafındaki, geniş, ağaçlarla kaplı yoldan gelen bir adam gördü kız. Önce parka doğru geldiğini sanmış, hatta babasının olmasını ummuştu. Ama bir banka oturdu adam. Elleri, düşmekten korkuyormuş gibi bankın tahtasından tutunuyordu.
Kaydıraktan kaymak için çıktığı merdivenlerden, yavaş yavaş aşağıya indi kız. Annesine baktı, annesi de o anda ona. Gülümseyip el salladı ve oynamaya devam ediyormuş gibi arka tarafa doğru yürüdü. Annesi de teyzesiyle konuşmaya devam etti, kızını oynarken görmenin rahatlığıyla. Yavaş adımlarla yaklaştı adamın yanına. Adam başını elleri arasına almış, birşeyler söylüyordu kendi kendine.
-”Sen de yalnız mısın?”
Yakalandığını duyumsayan çocuklar gibi kafasını kaldırdı adam. Bukle bukle siyah saçları olan, biblo gibi bir küçük kız duruyordu karşısında. Davet beklemeyen bir havayla, bankın boş kalan kısmına yaslandı küçük kız.
-”Annemle babam ayrıldı. Ben çok üzülüyorum. Barışsınlar istiyorum ama barışmıyorlar. Ayrılık demek, ben her an babamı göremeyeceğim demek mi amca?” diye sordu kız. “Senin de çocuğun var mı? Siz de ayrıldınız mı?”
Tesadüfün bu kadarı da olacak iş değildi herhalde. Afalladı, rüyada olup olmadığını anlamak için etrafına bakındı. İleride parkta oynayan çocukları gördü. Gerçek miydi bu kız? Tekrar baktı. Gözleri biraz merakla, biraz hüzünle ona yönelmiş, öylece bakıyordu hala. “Ne kadar da benziyor” diye düşündü. “Kızım hayatta olsaydı ondan asla ayrılmazdım, asla!” demeyi istedi bir an. İyi de bu ne kadar doğru olurdu? Arka taraflardan bir kadının, “Ebru, kızım nerdesin?” diyen telaşlı sesiyle, onlardan tarafa gelişini gördü.
-”Çok şükür buradasın. Kızım neden haber vermeden ayrılıyorsun? Hani anlaşmıştık bu konuda?”
-”Özür dilerim anne. Bak bu amca da babam gibi yalnız.” dedi Ebru. Onu irkilten bu cümleyle, küçük kızının bu durumun altında ezileceğine dair korkularını, yeniden hatırlamak istemedi kadın. Kızının elinden tutup ayağa kalkarken farketti, bankta oturan adamı. “Çok özür dilerim. Kötü bir dönem geçiriyor.” diye açıklama yaparken, kızının adama boş boş bakan gözlerini görünce “yani kötü bir dönem geçiriyoruz.” diye düzeltme gereği hissetti. Anlayışla gülümseyip, onaylar gibi başını salladı adam. Şu anda en son istediği, başka bir soruna sadece dinleyerek bile olsa ortak olmaktı. Başını tekrar ellerinin arasına alırken, bu davetsiz misafirlerin, bir an önce yanından uzaklaşacaklarını umdu.
-”Hadi kızım gidiyoruz.” dedi kadın.
-”Hoşçakal amca.” diyerek minicik elini sallıyordu kız. Ellerinin arasından kaldırdığı başını, küçük kızın gittiği yöne çevirdi adam. Gözden kaybolana kadar baktı ardından. 3 sene önce bugün, tatile gitmek için çıktıkları yolda kaza geçirmişler, eşi ve kızını kaybetmişti. Öyle benziyordu ki bu küçük kız, kendi kızının o zaman ki haline. ”Bizim ayrılığımız da sizinki gibi olsaydı keşke küçük kız.” diye mırıldandı. Kendi anne babasının ayrılığında, dünyasının başına yıkıldığını hala anımsar gibiydi. Ayrılığın daha zor ve dayanılmaz olduğu zamanlarla karşılaşınca, böylesi bir ayrılığa razı olur hale gelmişti. Ayrılık da bir durumdu neticede. Yeter ki giden, dönemeyeceği kadar uzak bir yer seçmesindi kendine.
Ağustos/2008
22 Ağustos 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder