18 Ağustos 2008 Pazartesi

Sus pus

Kendime küskünlüğümü yazdıktan sonra, şöyle bir konuşma gelişti bir arkadaşımla aramda.

-”Yine küsmüşsün?”

-”Evet öyle oldu.”

-”Ne zaman vazgeçeceksin?”

-”Nasıl yani?”

-”Vazgeçmekten diyorum. Vazgeçmekten ne zaman vazgeçeceksin?”

Bilmem… Hem vazgeçmek mi bu, onu da bilmem. Çok küçük yaşlardan beri, küstüğümde bir köşeye çekilirim ben. Çoğu zaman barışmayı da beceremem. Hatalıysam ama, telafisi için elimden gelenin fazlasını yaparım, o ayrı. İçimde hala omuz silken o küçük kız mevcut, ne yapayım? “İçindeki çocuğu öldürmemek” derken, bunu kastetmiyor söyleyenler herhalde ama değil mi?

-”Eee, son durum ne?”

-”Uykularım delik-deşik, aklımdaki onca şey uyutmuyor beni. Gündüzleri de uyur-gezer bir vaziyetteyim. Hayata bir anlam yüklemeye çalışıyorum ama olmuyor, olamıyor…”

-”Bana geçerli sebepler söyle!”

-”…”

Düşünüyorum ama ona beğendirebileceğim bir sebep bulamıyorum. Cevap veremiyorum. Sebep diye aklımdan geçirdiklerimin hepsi kuruntu. Düşünmemek, üzerinde durmamak gerek. İstese güzel bir nutuğa başlayabilir, hal ve gidişatım hakkında. Ama verdiğim, daha doğrusu veremediğim cevaba, “bak gördün mü?” der gibi gülümsemekle yetiniyor sadece. Gördüm… En yeni tabirle, bu da bana “kapak oldu”. “Bir de psikoloji okumak istediğimi söylerdim hep” diyorum içimden. Benim kendime bile hayrım yok. İyi bir dinleyiciyimdir gerçi hakkımı yememek lazım. Ama yönlendiriciliğim konusunda bir fikrim yok. O meslek için, kendi iç dengelerini kurmuş biri olmak gerektiğini biliyorum en azından. Oysa benim iç huzurum yok.

Büyük ve karmaşık bir çantanın içine atılmış anahtar gibi iç huzurum. Ve ben, o kalabalıkta, bakışlarımı başka yöne çevirmiş, el yordamıyla bulmaya çalışıyorum anahtarı. Biraz ışık, biraz da ilgiyi aradığım şeye yöneltmek, bu soruna çözüm olabilir galiba. Ama ben de bilmiyorum, neyi bekliyorum hala?

Ağustos/2008

0 yorum: