Harıl harıl isim arıyorlardı, doğacak bebeklerine. Her sabah yeni isimler bulup, akşamına vazgeçiyorlardı. Söyleye söyleye anlamını kaybediyor, manasızlaşıyordu sevinçle buldukları her yeni isim. Adam, aile büyüklerinin isimlerinden seçmeyi, aklının bir köşesinde tutuyordu hep. Kadın şiddetle karşı çıkıyordu bu fikre. Neyse ki, ilk zamanlar bu konuda yaptıkları şiddetli tartışmaları, bir kenara bırakmışlardı ne zamandır. Sessiz sakin bir arayış söz konusuydu artık.
“Fırat olsun.” dedi adam.
“Neden?” diye sordu kadın.
“Bilmem, güzel isim.”
“Özgür olsun o zaman.” dedi kadın. “O daha güzel ve daha anlamlı bir isim.”
“Eve geç gelmelere başlayınca, göreceğim ben o isimdeki anlamı.” diyerek bıyık altından güldü adam.
“Çocuğumuza isim arıyoruz şurada. İşi sulandırma istersen.” dedi kadın, alt edemediği gülümseyişiyle. Haklıydı çünkü söylediklerinde, bunu biliyordu içten içe.
Sevecek miydi acaba “Özgür bebek” ismini. Benimseyecek miydi? Yani mecburen benimseyecekti tabi de, o isme ait hissedecek miydi kendini, gün gelip düşündüğünde?
Ben ismini sevmeyenlerdenim mesela. “Nesi var?” derseniz eğer, verilecek bir cevabım da yok esasında. Sadece sevmiyorum, o kadar. Ama değiştirmek istesem bile, hiçbir ismi yakıştıramam kendime. Eğreti duruyor gibi gelir. Belki yılların alışkanlığından, belki de gerçekten hiçbir isme kendimi ait hissedemediğimden, kimbilir?
Bir arkadaşım “ismi güzel” derdi bana. Çok severmiş ismimi. Ben düşündüklerimi anlattığımda gülmüştü, “delisin sen” demişti. O küçük bebekcik sever miydi ismini bilemem ama ben çok severim “Özgür” ismini. Belki en yakıştırabildiğim isim olurdu kendime. Yakıştıramasam da, en beğendiğim isim olurdu en azından. İsimleri bize sevdiren, o isimlerle tanıdığımız insanlardır. Ama ben, başka ve bilmediğim bir nedenle de sevdim bu ismi. Ve ömrüm boyunca özel bir yeri olacak gibi…
Ağustos/2008
14 Ağustos 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder