Çok güzel bir çiçek kokusu doldu odaya. Acaba ne bu kokan çiçek? Çiçeklerden de anlamam ki, hay aksi. Annem olsa bilirdi. Alt katımızda çiçekçi var. Bazen böyle güzel kokular doluyor o yüzden odaya.
Öyle çok çiçek tutkum olmadı benim. Bir ara menekşeye takmıştım kafayı. Ama onu da çürütmüştüm. O gün bu gündür uzak dururum çiçeklerden. Sevgiliye de çiçek alsın diye söylenmemiştim hiç ya da almıyor diye dertlenmemiştim. Zaten sevmiyorum şu ruhsuz gülleri. Çiçek dediğinin kokusu olacak. İçine çekeceksin o güzel kokuyu. Bırakmak istemeyeceksin elinden. Yoksa ne anlamı var o kan kırmızı güllerin? Sadece görüntüsü var, o kadar.
İlişkilerde düzenli bir şekilde çiçek alınmasını da anlamam mesela. Tüm özel günlerde ele tutuşturulan o çiçeklerden hoşlanmam. Ansızın bir sürpriz yapıp gelmeli insanın sevdiği, elinde bir buket çiçekle. Bakın o zaman nasıl anlamı olur, çiçeğin bile. Kadınlar romantizm olsun istermiş ya hayatlarında, yani öyle der erkekler hep. Aslında romantizm değil bu, sadece ince düşünmek. Geçenlerde bir erkek arkadaşım, iki seneyi aşkın zamandır süren ilişkilerinde, en ufak bir hediye bile almadığını; artık kız arkadaşının da, ince ince laf dokundurmaya başladığını söylemişti. “Ben çiçek alırım ama çantasında taşısın.” diyordu. Ya neden hala bu tabu? Anlamıyorum sizi, hiç de anlayamayacağım galiba. Çiçek saklamak, bir kıstas mı hala sizin dünyanızda?
Ağustos/2008
14 Ağustos 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder