1 Haziran 2010 Salı

Çizgi

Avucumu açıp içindeki çizgilere baktım; kalem tutmaktan yorulmuş elimi dinlendirirken. Ve açık kapı bulmuş bir mahkûm gibi, yıllar öncesine gittim koşarak, o çizgilere öyle anlamsızca bakarken.
Her tarafı cepli o kırmızı montumu gördüm yıllar sonra. Ceplerime soktuğum ellerim, yan yana gelmiş çocuklar gibi neşeyle dokunurken kalemlere, biliyordum, montun üzerindeki mürekkep lekeleri, bir tek annemi kızdıracaktı yine. Bense o kalemlerle, avucumdaki çizgilerin üzerinden geçmeye devam edecektim hep, bıkmadan. Çünkü sevmekten vazgeçmeyecektim hiç, kalemler kadar, lekeler ve çizgileri de. Ama yine de bilemeyecektim hiç, nerede saklanırdı başlangıçlar; ayrılıklar hangi kırık çizgilerin içinde? Ve ben, hangilerini belirginleştirmek için boyayacaktım kalemlerle?

1 yorum:

sufi dedi ki...

Tam da güneşte tek yanmayan avuç içlerimizdeki çizgilerle ilgili yazı yazmayı düşünürken ben gibi düşünen biri daha dedim! İlginç değil mi?Tontini@dilek