15 Mart 2015 Pazar

Ateş böceği

Çok dikkatli bakarsan eğer gözlerine, ancak o zaman görebilirdin. Gözleri yeşildi babamın. Belki ben o kadar dikkatli bakamadığım için hiç, hep bilmezden geldim bunu. "Gözlerin kime benziyor?" diye sorduklarında "büyükbabaannenin gözleri renkliymiş" derdim.
Büyükbabaanne, çocukluğumda gördüğüm ilk ölü. Yatırdılar böyle evin ortasındaki divana, üzerinde bir bıçak.. Yanından kovalamaç oynayarak geçen çocuklar uyarılıp odadan çıkarılacak. Büyükbabaannenin benimle aynı renkte olduğu söylenen gözleri kapalı. Bir daha açılmayacak. Ben bunların hiçbirini bilmiyorum ama o zaman. Ne onun bir daha uyanmayacağını, ne de gözlerimin renginin ikisine de benzediğini.. Hiçbirini.
Geceleri ateş böcekleri kovalıyoruz o evin ağaçlı bahçesinin sağında solunda. Birini yakalayıp büyükbabaanneyi yatırdıkları o divanın altına bırakıyoruz. Biz de giriyoruz arkasından. Ateş böceği ışıklı ışıklı dolanıyor o boşlukta, biz gülüşüyoruz. Gözlerimiz yok, burnumuz, ağzımız yok. Varsa yoksa, arada bir yanıp sönen o ışık. Sanki daha fazlasına gerek yok. Sanki dünya o divanın altındaki karanlık. Işık yok, renk yok, koku yok. Ya da hepsi var ama, hiçbirinin adı yok.
Şimdi aynaya bakarken, içine içine bakıyorum gözlerimin bazen. Her şey orada gibi. Arada bir ateş böceği yanıp sönüyor hatta. Bu yüzden kimsenin öyle dikkatli bakmasına izin vermiyorum belki. Gözlerim yerde, pencereden, kapıdan dışarıda. Rengi büyükbabaannedense diyorum şimdi, bu kaçırıp saklamalar da babamdan yadigâr hep bana.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yannız bu yazı bana dokundu ha...

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

Niye bu kadar az ve seyrek?