6 Nisan 2009 Pazartesi

Ah çocuk

Kapalı göz kapaklarının ardında kıpır kıpır gözleri. Bense yüzümü öyle yaklaştırmışım ki ona, büyüdükçe kaybettiğimiz herneyse onu arıyorum sanki. Alnı biraz nemlenmiş, yüzündeyse gördüğü rüyayı yansıtan tatlı bir tebessüm. Ah çocuk, dünyayı senin gözlerinden görmeyi ne kadar özledim bir bilsen. Küçücük parmaklarıyla, yüzüne yaklaşan bir yüzü kavramaya çalışan bir çocuk olmak yeniden, bir zafer sevinci içinde; ne güzel olurdu.
Biliyor musun çocuk, ben senin kadarken, daha küçük yaşlarıma ait fotoğraflarıma, başka birine bakıyormuşum gibi bakardım. “Gelsede oynasak beraber” derdim hatta. Şimdi bunu söylediğim yaşıtlarım gülüyorlar sözlerime ya, sana söylesem, “gerçekten gelir mi?” diye sorarsın ilk olarak, eminim. Büyüdükçe, gerçeklerle yüzleştikçe kaybettiğimiz şeylerden biri de bu galiba. Düşündüklerimizin, düşlediklerimizin olabilirliğine inancımızı kaybediyoruz. Ne kadar uzak kalmaya çabalasak da, o mantık çemberiyle sarıp sarmalıyor bizi hayat. Ah çocuk, isterdim ki sen uzak kalabilesin bu tuzaklardan. Ama ne mümkün. Büyümek, çocukluğun sonunun, kaçınılmaz başlangıcı. Umarım o başlangıçta, sen ipotek ettirmezsin mutluluklarını.

Nisan/2009

0 yorum: