25 Eylül 2009 Cuma

Bir kendim, bir ben

Odaların ışıklarını yaktım birer birer; sırf sen korkmayasın diye. Karanlıkta büyümüş bir çocuğun, gereksiz telaşıydı bu belkide.
Yapraklardan tabak, gazoz kapaklarından bardak yapıp, oturduk bir masanın iki ucuna. Eskiye dair ne varsa içimde, tatil yörelerinden hatıra süs eşyaları ya da zamanla aşınıp şekil değiştirmiş kaya parçaları gibi, ortaya seriverdim hepsini, bir gece yarısı. Anlatmaya koyulmuşken kendimizi, çocuklar gibi sakınmasız; bu dünyanın ne kadar güvenilmez bir yer olduğunu unutuverdik. Sevgi ve güven üzerine kuruldu bütün cümlelerimiz.
İlkokul çağlarının anket defterlerini süsleyen, zoraki söylenmiş samimiyetsiz sözcükler gibi, hayatımızı yok yere işgal eden sözleri çıkarıp attık hayatımızdan. Her seferinde ders alıp, her yeni adımda nasılsa aynı hataya düşeceğimiz olasılıkları da. Uzun sessizlikler oldu kimi kelimelerin arifesinde. En doğru tanımlamayı aranıp durduk. Bazen de bildiğimiz kelimeleri, öylece sustuk. Ve buğulu gözlerle tamamladık, yarım kalan kimi cümleleri.
Tüm gece boyu, kendime anlattım içimdekileri. Ve bir yabancı gibi dinledim söylediklerimi. Ağzımdan çıkanı kulağım duydu. Kulağımın duyduğuna da, şahit yazdım ruhumu...

5 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

ne iyi oluyor , arada kendinle söyleşmek. Sevgiler sana Tülaycım

aysema dedi ki...

Geldim, dinledim sessizce, gidiyorum... Sevgiler güzel dostum.

Ahbap dedi ki...

Geçen semtine geldik(15 gün oluyor)İkide bir patlayan eksozuyla emanet bir arabayla...
ben Mine ve oğlu Batu.Sultanahmet bir Ortaköy ikinci gelir benim için istanbul deyince..Kumpir yedik.Hiç sevmem ama açtım ve gecenin ikisinde başka da yiyecek bişey yoktu:( Birara Mine ne bakınıyon sağına soluna dediydi.Semtine geldik belki bi çay ısmarlar dedim ben de.Tabi sen bizden bi haber gecenin o saatinde belkide yeni bişeyler yazıyordun.
Ama o gece seni takdir ettim.Hem böyle güzel bir semtte doğ büyü hem de bu kadar duyarlı yazılara imza at.Yaşadığın yerle tezat yazdıkların.Çayı bozulmuş Ortaköyün ve o çaya göre fiyatı pahalı:( Garsonda tatlı su bitirimi gibi birydi zaten garsondan çok bitirimhane erketesi sanki..
sağlıcakla kal

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Seni kaybetmiştim blogspot sayfalarında buldum yeniden,çok sevindim.:))
Sevgiler Tülay'cığım.



www.hayatizlerim.com

Parpali dedi ki...

Kendine itiraf edemediklerini başkalarına anlatmak zor oluyor. Kendimle o yüzden bu kadar çok hesaplaşıp söyleşiyorum galiba Lale abla.

Aysema öğretmenim, ne kadar mutlu oldum...

akşamsefası; ev sahibi olarak önce bir hoşgeldiniz diyeyim o zaman :) İlk defa geçen gün, dolaşmak için indim Ortaköy sahiline biliyor musunuz? Evet, semtimi çok seviyorum. Ama insanlar Ortaköy'e niye gezmeye gelir onu hiç anlayamıyorum. Çok seviyorum, çünkü doğduğumdan beri aynı sokaklarda yürüyorum, defalarca kaldırım taşları değişmiş olsa da. Çok merkezi bir noktada yer olarak. İstediğim her yere rahatlıkla ulaşabiliyorum. (Bu rahatlık, İstanbul trafiğine alışkın birinin rahatlık tanımlaması tabii.) Gece kaçta eve dönersem döneyim, tedirgin olmadan yürüyebiliyorum sokaklarda, tek bile olsam. Bir de en önemli nedeni, Ortaköy sahilini sevmesem de, denize yakın oluşu. Sahil boyu yürüyüp, Arnavutköy'de burunda, ya da Bebek tarafında rahat rahat denizi izleyebilme şansım var. Değil Ortaköy'de, İstanbul'da, hatta ülkenin tümünde bozulmamış bir şeylere rastlamak şans. Nadir de olsa mutlu olunabilecek anlarla karşılaştığımızda onu kaybetmeden saklamak sanırım esas olan. Yoksa başka türlü yaşamak benim için çok zor olurdu. Ne çok konuştum :)
Çay borcum olsun ;)

özlem; asıl ben seni kaybetmişim. Sürekli adres değiştiren bir göçebe olduğumdan bazı aksaklıklar yazşıyorum. Bütün takip listemi buraya taşımadığımı farkettim geçen gün. Yalnız diğer adresim de kapandığından kontrol edemiyorum. Bloglardaki yorumlarda farkettikçe ekliyorum. Hoşgeldin tekrar.