"Sen konuşurken, bir ortaöğretim öğrencisinin cuma günü sevinci gibi bir sevinç dolanıyor içimde" demişti. Ya da buna benzer bir şey. Öylece kalakalmıştım. Çoğu zaman huysuz ve mutsuzken aynada karşılaştığım suret, nasıl olup da bir başkasına, bana da hiç yabancı olmayan o eski heyecanları hatırlatırdı? Sevinçle karışık bir kıskançlık dolanmıştı içimde. Hani, çocuğu evde ıspanak yemeyen kadının, komşunun evinde iştahla yediğini izlemesi gibi. Kapının altından atılan mektuplardaki gibi rahattı konuşurken, sakınmasız. Bir beyaz kağıt kadar cesurdu üstelik. Çekinmiyordu duygularının belirginliğinden. Özenmiştim ona. Korkaktım ben. Ve yorgun. Söylediği cümleleri anlamamış gibi davrandım bu yüzden...
Öyle tuhaftır ki sevgili parpali; biri bana gelip blogunda huzur buluyorum demişti bir defasında.. Oysa öyle iyi biliyordum ki yazdıklarımın huzursuz halimin aciz ifadesi olduğunu..
sanırım, ne verirsek verelin, karşımızdaki neyi almaya talipse onu alıyor.. yazıyı çoğaltan da bu olsa gerek..
içimdeki bir parçayı alıp, ona tercüman oldun... Biliyor musun ne kadar korkaksak o kadar hayran kalıyoruz karşımızdakinin cesaretine... Kapının altından atılan mektuplardaki gibi konuşan adamları seviyoruz. bayıldım buna...
Bazen soluklanmaya, bazen de biriktirdiklerimi anlatmak için soluk soluğa geliyorum bu sayfaya. Yazarken barışıyorum kendimle. Ve gerektiğinde, ardımda kalanlara yabancılaşıyorum. Birilerinin okuduğunu bilmek, kimi zaman utandırıyor beni. Kimi zaman da söylediklerimi cümle âlem duysun istiyorum, bir tellâl gibi. Harflerim ekranda anlamlı-anlamsız izler bırakıyor... Ve ben, tüm bu izleri seviyorum...
Tülay Şahin
Bu aralar okuyorum.
Öyle Miymiş? / Şule Gürbüz
Bu aralar izledim./Bale
La Corsaıre
Bu aralar izledim./Tiyatro
Tesir / SBR Tiyatro
Bu aralar izledim./Tiyatro
Grönholm Metodu / Ankara DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
İkinci Bölüm / DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
Cyrano / Şehir Tiyatroları
Koyverdun gittun bizi...
Elbette mümkün değil ama, her şey gönlünüzce olsun. Neden olmasın? Kazım KOYUNCU
İyi dilekler
Yüzüne bakıldığında neden hapşıramaz insanlar, bilmiyorum. Ama hapşırdığımda, "iyi yaşa" demeden çevremdekiler, bir alacağı tahsil eder gibi, gayet ciddi bir ifadeyle, "sen de gör" demekten mutlu oluyorum. Ve aynı anda yüzlerine yayılan, bazen mahcubiyetle karışık, bazen hınzır bir çocuğu andıran o gülücüğü görüp, onlara eşlik etmekten. Şu hayata inat, seviyorum iyi dilekleri ben.
O yüzden diyorum ki sana, güzel olsun her şey... hatta çok güzel olsun. Ama kötü de olsa yaşananlar, bıkma yine de anlatmaktan. Sen anlat ve her şey buhar olup uçsun.
Maviyi, yeşili, yaz akşam üzerlerini... İstanbul'u, Giresun'u ve deniz kenarlarını... dilediğimde yalnız kalabilecek kadar uzak, gerektiğinde, elimi uzatıp, kalabalığa karışacak kadar yakın; her ayrılıkta hüzünlenip, dönüşünde çocuklar gibi mutlu olduğum bu şehirde yaşamayı... kitapları, dostları, içten gülümseyen insanları... müzik dinlemeyi, umut etmeyi, insanları sevindirmeyi... hayâl kurmayı, mektupları, yolculukları... hatta, hatta yalnızlığımı...
3 yorum:
Öyle tuhaftır ki sevgili parpali; biri bana gelip blogunda huzur buluyorum demişti bir defasında.. Oysa öyle iyi biliyordum ki yazdıklarımın huzursuz halimin aciz ifadesi olduğunu..
sanırım, ne verirsek verelin, karşımızdaki neyi almaya talipse onu alıyor..
yazıyı çoğaltan da bu olsa gerek..
sevgiler.
Bir hüzün kıymığı battı yüreğime.
içimdeki bir parçayı alıp, ona tercüman oldun... Biliyor musun ne kadar korkaksak o kadar hayran kalıyoruz karşımızdakinin cesaretine... Kapının altından atılan mektuplardaki gibi konuşan adamları seviyoruz. bayıldım buna...
Yorum Gönder