18 Eylül 2012 Salı

Ayakkabı

Tadına doyulamayan kısacık şarkılar gibi yağmıştı yağmur, o uzun ve serin cumartesi günü. Belki de bu yüzden, o şarkılara nasıl devam ediyorsam işte öyle çıkıp yürümüştüm sokaklarda, gözyaşlarım da yağmur gibi ıslatıyorken yüzümü. Bulup buluşturup ellerimi çıkarmıştım sonra ortalığa, belki onlar gizleyebilirler diye yüzümü sarıp sarmalayan o hüznü. Olmuş muydu?
Kalabalık caddelerin, sessiz sakin sokaklara açıldığı yollardan geçip, ıslak kaldırımlarına bir çocuk eli gibi yumuşacık dokunan güneşin aydınlattığı bir tanesine, sanki çağrılıymışçasına girivermiştim öyle. Karşılıklı pencerelerde gerili iplere, muhtemelen yağmurda apar topar toplanılan çamaşırlar asılıyordu, ben sokağa girdiğimde. Sarı, kırmızı, mavi, yeşil... sanki bir kutlama alanını süslercesine. Biliyor musun, insan onca rengi bir arada görünce garip bir sevincin içine düşüyor birden. Az ilerideki köşe başında duran minik kız da benimle aynı fikirde miydi bilmem. Ama sevinçle hüznü biraraya getirmiş çok tanıdık bir ifade vardı yine de yüzünde.
Gelişigüzel toplanmış saçlarıyla, çıplak ayaklarına aldırmadan bir gofret tutuyordu elinde. Bu şehirdeki en büyük suç, neden bir çocuğun çıplak ayakları değildir ki? Ne ayaklarına ne de yüzüne bakamıyordum bu soru aklıma geldiğinde. Etraftaki binalar sanki ondan daha ilgi çekiciymiş gibi yaparak geçiyordum yanından. Tam sokaktan çıkarken, bir apartmanın önüne konulmuş küçük pabuçları görüyordum merdivende. "Kim bilir nerede" diyordum içimden, yine hangi çocuk çıplak ayaklarını değdiriyor kaldırım taşlarına, bir tür ölümü haber vermek istercesine.

15 yorum:

cem dedi ki...

Böyle bi yağmurlu gecede kaldırımlara düşürmek lazım gölgeyi ki belki huzur dolar insanın yüreğine. Bir de ellerini bulursa insan...

Adsız dedi ki...

"Bu şehirdeki en büyük suç, neden bir çocuğun çıplak ayakları değildir ki? Ne ayaklarına ne de yüzüne bakamıyordum bu soru aklıma geldiğinde. Etraftaki binalar sanki ondan daha ilgi çekiciymiş gibi yaparak geçiyordum yanından."

Birinci sınıf gerçekten... Candan tebrikler parpali.

Adsız dedi ki...

Hep derim senin yazılar öykü kıvamında.okurken hayattan kopup, yazıya dalış yapıyorsun adeta.

Fuat Gencal dedi ki...

Çok güzel bir yazı tebrikler.

Aslısın dedi ki...

kcs kısa ve öz, duygularımı anlatmış, en güzelinden.

laleninbahcesi dedi ki...

dün gece de şarkı gibi yağdı yağmur davulda gök gürültüsü bas gitarda şimşekler vardı...

Byaıldım tanımlamana...

aksilaz dedi ki...

Biraz daha uzun yazmanı istiyoruz artık. En azından bir fincan kahve içebilelim.

Vladimir dedi ki...

Şu kısacık anları fotoğraf gibi öyle güzel yakalıyorsun ki.. Keşke bunları bir yerlerde yayımlatsan, herkes okusa. DÜşünmelisin girişimde bulunmalısın bence.

G R İ ❥ dedi ki...

guzeldi

Adsız dedi ki...

Seni okurken icim huzur doluyor. Sık sık yayınlasan yazdıklarını, çok mü kendimde Birşey istemiş olurum!?

Annemahsustan...

nil dedi ki...

Bu şehirdeki en büyük suç, neden bir çocuğun çıplak ayakları değildir ki?..

bu soruyu sorduğun için ya, öyle çok seviyorum seni..

beenmaya dedi ki...

her bi cümlen, her bir tanımlaman ayrı bir hikaye senin...kelime kelime hayat yükü...hayat yüklü...

safransarı dedi ki...

O kadar yorum yazdım yazdım hata verdi :\ şet!
Velhasıl , anlatım tarzın çok iyi İnci Aral'ı bilirmisin bilmiyorum ama aynı etki onun yazılarını okurken de oluyor.
başka türlü birşey..
"Bu şehirdeki en büyük suç, neden bir çocuğun çıplak ayakları değildir ki?.."

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

Sevgili Tülay,
artık bunları kitaplaştırmanın zamanı gelmedi mi?

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Götürdüğü kadar düşündürdü öğleden sonra kahvesinin yanında sevgili dostum, teşekkür ederim.