14 Şubat 2008 Perşembe

Acının rengi...

Dün akşam, uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı gördüm. İşten biraz geç çıkmış, dalgın dalgın otobüs beklerken, o da gelmişti benden beter bir dalgınlıkla. İşlerden, yoğunluktan, yorgunluktan konuştuk bir süre. Sonra tahmin ettiğim ama sormaya çekindiğim soruyu sordum fısıldayarak. “Baban rahatsızmış sanırım?” Sormamla birlikte, tahmin ettiğimden de büyük bir acının içinde olduğunu anladım.
Sorumsuz ve dikkatsiz bir sürücünün sebep olduğu bir trafik kazasında, ölümden kıl payı kurtulmuş babası. Ve eylül ayından beri yoğun bakımdaymış. “Çok kötü zamanlar geçirdim tülay” dedi. “Ben bu kadar yakın ve derin bir acı yaşamamıştım. Aslında sevdiklerimizin sağlıklı olup, hayatta olmasından başka birşey istemiyormuş insan. Bu öyle bir acı ki, anlatamam.” O bunları söylerken, bir hastalığın, hele de karşısında elin kolun bağlı, çaresiz kaldığın bir durumun acısı yanında, yakındığım onca şey için öyle utandım ki içten içe.
5-6 sene evvel, en yakın arkadaşımın annesi ameliyat olmuş; tam da üstüne gelen diğer başka problemlerle de boğulmuştu sıkıntıdan. Yanına giderdim, dertleşirdik. Anlattıkları içimde öyle yer ederdi ki, uyuyamazdım geceleri. Bazen kendimi rahatlatmaya çalışır, kendi durumumda öyle problemler olmadığı için mutlu olmaya çabalardım. Ama olmazdı. Olanları, onun sıkıntı çektiğini bilirken, yapamazdım birtürlü. Öyleyim hala. Dünden beri arkadaşımın yerine kendimi koyuyor ve derin derin iç çekip, dua ediyorum.
Yolculuğumuz bitince iyi dileklerimi ve dualarımı söyleyip, indim otobüsten. Eve yürürken babamla karşılaştım. Yine iki yabancı gibi konuşurken üstünkörü, nasıl davranacağımı bilemediğim o uzaklık yüzünden her zamanki gibi ayrılmışken birbirimizden; “Allahım” dedim içimden. “Biliyorum, şu an onunla karşılaşmam tesadüf değil. Hastalığında ne kadar acı çekiyor insanlar, sen şanslısın diyorsun bana elbet. Ama zor, düşlediklerimi gerçekleştirmek çok zor.”
Hayatımda, suçlu ya da suçsuz, tarafı bulunduğum her olayla yüzleştim. Ertelemiyorum hiçbir yüzleşmeyi. Birtek bu konu, hep ertelediğim. İçimde tetikte bekleyen bir tek bu. Çözemediğim, kaldıkça derinleşen, derinleştikçe daha çok acıtan. Yorgunum çözmeye çalışmaktan. Ve böyle sürüp gidecekse eğer, daha da çok yorulacağım anlaşılan…

Şubat/2008

0 yorum: