7 Eylül 2011 Çarşamba

Kapı

Görmese, unuttuğunun farkında bile olmayacağı bir şeymiş gibi bakıyor gözlerine. Önce hiç gitmediği köyünün dağları kadar uzak, sonra baharda yeşillenen kırlar gibi, adı hiç bilinmeyen çiçekler açtırarak, uzun uzun bakıyor. Kısa bir gülümsemenin ardından da işaret parmağındaki yüzükle oynamaya başlıyor, sanki çok dikkat gerektiren bir iş yapıyormuş gibi, gözlerini ellerine saklayarak.
Kırıldığının farkında mı bilmiyor. Susuz kalmış toprakların yağmuru hızla içine çekmesi gibi nemlenirken kirpikleri, kim bilir kaçıncı kez yalan söylüyor; "yağmur" diyor, "nasıl da unuttu bizi".
İşte o an, bakışlarının ona yöneldiğini adı gibi biliyor, daha görmeden. Şimdi gözlerinin içinde, elindeki sigaradan mı kaynaklandığını hiçbir zaman bilemediği, incecik bir dumana benzeyen sözcükler dolanıyordur diye düşünüyor. Soluksuz konuşmayı sevmediğinden, arada kirpiklerini yumarak derin nefesler alıyordur. Saçlarına dokunuyordur sonra. Ve sabırla dönüp ona bakacağı zamanı bekliyordur.
Bütün bunları düşünürken, bakışların üzerindeki ağrlığı artıyor sanki. Eli kolu bağlı bir insan ne kadar hareket edebilirse, ancak o kadar hareket edebiliyor olduğu yerde. Ve biliyor, bırakılan tek seçenek bağırıp çağırmak olduğunda, kendileri olmaktan vazgeçmek pahasına bunu yapan kadınlar, istedikleri her şeyi söyleyebileceklerini anladıklarında, sessiz sedasız kapatıyorlardı kapılarını, işte böyle.

2 yorum:

beenmaya dedi ki...

ben de böyle mi yaptım acaba diye düşündüm şimdi yakın zamanda kapıları kapatmadan önce. yoksa benim kapılarım çoktan kapanmış mıydı zaten sessizliğin ağırlığıyla...

bırtutamkekik dedi ki...

NE HOŞŞ BİR SAYFAA:)kendimi birbirinden akıcı roman sayfalarının arasında gibi kaybettim sankii..
:))
seve seve izleyiciniz oldum hemencecik..
bende sizi beklerim sayfama..
gönül dolusu sevgilerimle..
:))