2 Eylül 2011 Cuma

Sonbahar

Dört gözle beklediğimiz mevsim, kıza söylene de olsa istenileni yapan insanlara benzetiyordu günleri. Yani bir yanda güneş, bütün kızgınlığıyla bir alacaklı gibi dikilirken tepemizde; diğer yanda ağaçlar, sararmış yapraklarını döküyordu, bir çocuğun tüketemediği sayılı zamanların serkeşliğiyle.
Sebebini bilmiyordum ama, bu kızgınlıkta bir şekilde benim de payım olduğunu hissediyordum nedense. Belki de bu yüzden görünmez olmak istiyordum yürürken. Arabaların korna sesine, çocukların şımarıkça söylenişlerine, hiç tahammül edemediğim bir müziğin nağmelerine karışıp yok olmak istiyordum. Çünkü insan en kolay sevmediği şeylerde kaybolabilir, biliyorsun. Kimsenin aklına gelmez gelip seni onların arasında aramak. Yine de saklanamıyorsun işte.
Çünkü en çok kızgınken var oluyorsun şu hayatta. Ve kendinle kavga ederken bazen, kaçırıveriyorsun içinden geçenleri, dışarıya. İşte o an, sanki birine çarpmışsın gibi "pardon" diyorsun. "Bunlar düşündüğüm şeylerin içime sığmayan kısmı" demenin saçma ama kısa anlatımı bu "pardon", diye düşünerek susuyorsun. Gülümseyerek bakıyorlar sana. Bazı insanlar gülünce ne güzel oluyorlar. Oysa içinde dolanan bazı düşünceler, özlemle bahsettiğin mevsimler gibi gülmüyorlar hemen öyle yüzüne.
Kim bilir, belki sen de en çok bu yüzden benzetiyorsun kendini, hep somurttuğunu düşünseler de, onu sevenlere mutlulukla gülümseyen bu mevsime.

3 yorum:

beenmaya dedi ki...

kızgın olmalı belki de hatta daha çok. alışıp da -mış gibi yapmamak için...

Yazgüneşi dedi ki...

yazgüneşiyim
en çok "yaz"ı severim
lakin itirazım yok sonbahara
renkleri var yaa hani kızıldan turuncudan sarıdan kahveye
büyüleyici..

nil dedi ki...

"Kimbilir, belki sen de en çok bu yüzden benzetiyorsun kendini, hep somurttuğunu düşünseler de, kendini sevenlere mutlulukla gülümseyen bu mevsime."

yok, sen ilkbahara yakışıyorsun en çok ya da bahar sana :))