4 Eylül 2013 Çarşamba

Neyse

Tam kıvamında bir bahar akşamıydı. Rüzgâr saçlarımı hafifçe savurup uzaklaşıyordu yanımızdan. Ve az ötemizde güneş, o kuzguni vedasını etmeye hazırlanıyordu yine. Deniz kenarında oturmuş sessizliği imtihan ediyorduk. Gözlerimiz salınıp duran birer sandalmış gibi hiç ayrılmıyordu denizin üzerinden. Hani öyle ki, gökyüzüne baksak birer kuş olacaklardı nerdeyse. İnsan gözlerini bir kuşa benzetir mi hiç? Niye benzetmesin, değil mi? Gerektiğinde bir kuş kadar özgür olabilir insanın gözleri. Eller öyle değil meselâ. Uzanıp tutamayabilir hep yakınında olmak istediği elleri. Ya da kalp, ne bileyim, karaciğer filan... hiç özgür değiller ki.
Tam o sıra, uzattığı mendillerle gelip karşımda duruyor iki kız çocuğu. "Bu çocukların elleri," diyorum içimden, "özgürler mi meselâ?" Onlar başka birine yönelmişlerken, terliklerini sürüyerek giden ayaklarına bakıyorum arkalarından. "Yok," diyorum kendi kendime söylenir gibi." Sonra dönüp, ne düşündüğümü anlamaya çalışarak dikkatle bana bakan gözlerini buluyorum. Hiçbir şey söylemiyorum ama, sadece bakıyorum bir süre. Sonra gülümseyip tekrar dönüyorum yüzümü denize.
Orada öylece uzun süre oturuyoruz, konuşmadan. Ben yine çok berbat bir gün geçirmişim, muhtemelen onunkinin de benden bir farkı yok. Ama yüzünde o her zamanki anlayışlı gülümseme. Sonra her şeyi unutabilirmişiz gibi kalkıp yürüyoruz uzun uzun. Bazen sadece yürümek iyi geliyor çünkü, sadece yürümek... Bunu ona söylemiyorum. Artık bazı şeyleri kimseye söylemiyorum. Konuşmazsam sanki... Neyse, bazen kelimelerimin bile özgür olamadığından bahsetmek istemiyorum şimdi.

2 yorum:

KELİMELER DÜNYASI dedi ki...

İstediğini söyleyebilmek, istediğin anda anlaşılacağını bilerek..Belki de özgürlük bu..

ELİF dedi ki...

İçimizdekiler kelimeleri atıp denize yeni kelimeler istiyoruz. Ne içimizdekileri atmaya nede konuşmaya cesaretimiz yok. Öylece o denizin kenarında etrafa bakıyoruz. Bizim gibi her şeyi içine hapseden var mı diye
Sevgimle..