19 Ekim 2007 Cuma

Farkına geç vardıkların...

Birini etkilemek istediğinde başarıya ulaşmış olma ihtimalin, kendi sıradan hayatını yaşar, günlük rutin işlerine boğulurken, farkında olmadığın bir hayata etki etmiş olma ihtimalinden fazla olmuş mudur hiç?
Öyle olmasını istemediğin, aslında duygularına müdahale etme ihtimalin olsa, daha baştan bir tehlikeyi haber verir gibi uyarıda bulunacağın durumlar için, şimdi ne yapabilirsin? Biliyorum, hayat çok acımasız diyorsun. Neden böyle olduğunu anlamadığın, hayatın acı tadlarından haberdar olduğun için, kimsede acı tadlar bırakmak istemediğin halde, sana inat oluyormuş gibi çok yakınına düşen, anlatılmamış ama anladığın şeylerin suçluluk duygusu, sızlatır yüreğini. Ve bu sızı yaman olur, yalnızlığını serin rüzgarlar gibi ürpermeyle hissettiğinde.
Kimsenin üzülmemesini istemekle, üzüntüleri silebilmeye bir yol bulunmadığını daha kaç kere öğrenmen gerekecek bilmiyorsun ama bu vicdan azabı misali yakıcı halinden, oldun olası hiç haz etmediğini iyi biliyorsun.
Sen hep, “yakan yanar” diye düşündün. Belki yaşadıklarında doğruladı düşündüğünü. Hasar vermek istemedin hiç, adım atarken gördüklerine. Gücün yetmediğinde “niye böyle oluyor?” demekten fazlası gelmedi elinden.
Yanan olmak kolay, bir şekilde altından kalkıyor insan ama, yakan olmanın acısı hiçbiryere sığmıyor galiba. Bu, sevdiğin hiçbir insanın ölümüne tanık olmak istemeyişin gibi biraz bencillik taşıyor sanki.
“Yüreğime basa basa, içimden yar gidiyor.” deyişi, kulağımda şarkının.
Demem o ki, daha fazla dikkat et sende, bastığın yerlere…

Ekim/2007

0 yorum: