18 Ekim 2007 Perşembe

Hafıza doğrulama...

Masada birikmiş evraklar, bilgisayarda çalan bir şarkı. Bir arkadaşım, bu şarkıyı duyduğunda hatırladığı, hafızasına kazınan bir anı anlatmıştı bir keresinde.
Sanki bende yaşamışçasına, şimdi bu şarkıyı her duyduğumda, aynı anı hatırlıyorum. Ne garip insanoğlu. Bazen kendimi çok yorgun hissediyorum, aklımda biriktirdiklerimi muhafaza ederken. Belki bu ırsi bir özelliktir, kimbilir? Köyde geçirdiğim yaz tatillerinde, dedemin anlattıklarını dinleyerek büyüdüm ben. Bir konu konuşulurken, o konuyla ilgili eskiye dair bir olay anlatır, “onun gibi” der ve konuya bağlardı. Ve ben öyle bir hevesle dinlerdim ki anlattıklarını. Belki de içime işlemiştir, duyduğum, gördüğüm gibi yaşamak.
Şirketimizin çok konuşan mali müşaviri de bir gün müdahale etmişti, aklımın not defterine. O “Şunu yapalım” der, tamam derim. Not almak angarya gelir, bazen de üşenirim. Çoğunlukla tutarım aklımda, güvenirim hafızama. Ama bazen öyle zamanlarda tekler ki, hayretler içerisinde bırakır beni de.
Benim not almayışım dikkatini çekmiş. Birgün, “Aklına bu kadar eziyet etme.” dedi. Ben anlamsız bir yüz ifadesiyle bakınca; “Söylediklerimi not al. Bu akıl sana daha uzun yıllar lazım olacak, daha çok gençsin.” dedi. Bu konuşmadaki en güzel kelime “gençsin” di tabiki.:) Genç olduğum dışarıdan belli oluyor demek ki. İçimde yıllanmış bir ihtiyar var çünkü. Konuşmadığı sürece kendini saklıyor işte.
Diğer söylediklerini de yabana atmamak gerek tabi. Ne de olsa yılların tecrübesi konuşuyor. Ama öyle nalet bir huyum var ki. Herkesi dinler, yine bildiğimi okurum. En azından kendime açtığım alan içinde, kendi doğrularımla yaşama şansım olsun artık.
Bu bazen kırıcı ve anlaşılmaz olmamı gerektirse de, benliğimi kaybetmekten iyidir herhalde. Ne doğru, ne değil münazarası yapamayacağım şimdi.
Ayrıca doğru dediğimiz neydi? Ya da kime ve neye göreydi???

Ekim/2007

0 yorum: