11 Ekim 2007 Perşembe

Nostalji...

Sene 1997. (Bakmayın bu kadar kesin tarihler attığıma. Düştüğüm notlar olmasa, zor biraz bu iş )
Lisedeyim. Bir edebiyat hocamız vardı. Aynı zamanda sınıf öğretmenimiz. Edebiyatı sevme nedenim sanırım Tezer hanımdı, Tezer Öz. Ders çalışmamızla, okula gelişimizle ilgili, annelik ve öğretmenlik hisleriyle harmanlayıp anlattıkları, hala aklımda. Tekti ama yok değildi böyle biri de hayatımda. Ortaokuldaki türkçe hocalarımızdan nefret ettiğim düşünülürse, bu bir mucizeydi. Gerçi zor hocaların derslerinden gayet yüksek notlar alıp, bütün okulun topyekün kopya çektiği hocalardan düşük notlar almış biri olarak belki de problem bendeydi. Kopya çekmeyi hiç becerememiş, okul hayatı boyunca hiç okuldan kaçmamış (Ders yoksa okula gitmezdim.Kaçmamı, saklanmamı gerektirecek bir durum olduğuna inanmazdım.:) ) biri olarak, gayet renksiz bir okul hayatım olmuş galiba.
Bir ingilizce hocamız vardı, evlere şenlikti. Berbat bir aksanı olmasına aldırmayıp, öğretmenlik yapmasının üstüne bir de, “telaffuzuma dikkat edin, benim kadar olmasa da yapmaya çalışın” deyince, bu cümleyi şu şekilde değiştirmek gereklilik olurdu. “Telaffuzuma dikkat edin, benim kadar olmasa da içine edin.”
Bir de kimya hocası eşi vardı ki, biz o adamcağıza ailesinin doğuştan garezi olduğunu düşünürdük. Adamın adı baysal, soyadı ise AK’tı. Öğrencilerin, koridorlara saklanarak, arkasından “Bay Salak” diye seslenmelerine engel olamazdı.
Konumuz bunlar değildi, ben başka birşeyi anlatıyordum.
Tezer hanım, istanbul’da, okullar arası yapılan bir şiir yarışması olduğunu duyurdu birgün. Konu da sivil savunma. E haliyle kimse gönüllü olmadı bu işe. O da kendi seçti katılacakları, piyango bana da vurmuştu.
Mecburiyetten yazdığım şiirimsi yazı, birinci olmuştu. Demek ki yarışmaya gelen şiirler bu kadar içler acısıydı İşte dün akşam bu yazıyı buldum. Biri okuduğunda, “bence sen, düz yazı yazmaya çalış” demişti. Şimdi, ne demek istediğini daha iyi anlıyorum.

Düşün Sen
yıkılmış bir yuva düşün,
ağlayan bir ses düşün,
gözü yaşlı ananın yanan kalbini düşün.
Bir deprem ortasında yalnız kalmış kız düşün.
Bir ana, bir bacı, bir kardeş değil,
Yanan bir Türk bağrının yaslı kalbini düşün.
Hep didinmiş avunmuş, buna rağmen yaşamış
Dertleri hiç bitmemiş, evsiz bir insan düşün.
Sıcak yatak bekleyen,
acıları dinmeyen
sevgi, hasret, özlemden uzak bir yaşam düşün.
Bir savaş, bir deprem, bir yangın düşün.
Ağlayan analar, bacılar düşün.
Yoksul kalmış çocuğun çektiği ızdırabı,
Anlayan, yardım eden güçlü bir nefes düşün.
Çektiği ızdırabı dindiren bir el düşün,
Ağlayan anaları susturan bir ses düşün.
Düşün ki,
Güçlü nefesi,
acılarla yaşayanlara huzur versin.

Aslında bunu ulaşılması zor bir yere saklardım önceden olsa. Ama yüzleşmek daha bir keyifli geldi nedense

Ekim/2007

0 yorum: