21 Mart 2010 Pazar

Yürümek






Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!.. (Nazım Hikmet Ran)

Güneşli bir gündü. Sen de benim gibi güneşe mi uyandın bilmiyorum. Keyifle mi, yoksa baştan aşağı bir bıkkınlıkla mı kaplıydı gönlün uyandığında? Ben uzun zamandır ilk defa bedenen yorgundum, güneş "hadi kalksana" dediğinde. Ağrıyordu kollarım. Ama olsundu, geçerdi bedenin yorgunluğu. Biliyordum, geçiyordu.
Dışarı çıkıp usul usul yürüdüm. İnsanlar nasıl sokaklara üşüşmüşse, öyle denize üşüşmüştü martılar. Vapurların ardında, deniz kenarlarında, parçalara bölünmüş simitleri kovalıyorlardı. Deniz çok güzeldi yine. Öyle sakin, öyle tasasız. Ben burdayım diyor, vapurun ardında beyaz köpükler olup el sallıyordu. Martıların sesi, vapurun düdüğü, etraftaki insanların gürültüsü karışıyordu içime. Daha bir seviyordum İstanbul'u. Unutuyorum her şeyi, oyuna dalmış bir çocuk oluyordum.
Kalabalık yolları, bana bir şeyler anımsatan o otobüsün numarasını, sokak satıcılarını ardımda bırakarak yürüyordum. Geciktirilmeye çalışılan bir son gibi, uzadıkça uzasın istiyordum yol. Ve bir gökkuşağı olsun sonunda. Mutluluğun kapısı olacak bir gökkuşağı çıkmasını umuyorum, yağan yağmurların hatırına.


Fotoğraf : Gülay Aslantaş

2 yorum:

oyumben dedi ki...

Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm...
Durduğum yerde yürüdüm.

mine dedi ki...

böyle bir günde böyle bir denize bırakarak herşeyimi yürüdüm :)