7 Temmuz 2011 Perşembe

Kızgın

Güneş, günebakan çiçekleri gibi dönmüş yüzünü mavi göğe. Sevildiğini bildiği için şımaran insanların tatlı tebessümlerini andırıyor, böyle erken saatlerde insanın gözünün içine girdiğinde. Ama o sevimliliğine rağmen, etrafı görebilmek için kıstığım gözlerim, kaşlarımın çatılmasına sebep oluyor, hiç de istemediğim hâlde. Onun gözleriyse hâlâ benim üzerimde. Böyle anlarda hep olduğu gibi, yine bir eksiklik aranıyorum kendimde. Birini, böyle gözlerini ayırmadan baktıracak kadar dikkat çekici bir gariplik olmalı diyorum içimden. Sonra düşünüyorum da, birilerinin söylediği gibi, kızınca gerçekten güzelleşiyorumdur belki. Artık kızgınlık insanı nasıl güzelleştirebilirse.
Elim kolum birbirine dolanıyor. Aslında normal olan bütün devinimlerim, yapay bir hâle bürünüyor, hareketlerim böyle dikkatle incelendiğinde. Dönüp bakamıyorum ona. Güneşse hâlâ gözümün içinde. Kimbilir, belki de çok uzun zaman önce, şımarma hakkımı tümüyle ona devrettim ben. Hep gözümü kısışlarım, yerli-yersiz kaş çatışlarım, belki de hep bu sebeple.

3 yorum:

nil dedi ki...

çok keyifli, gözümde canlandın da, umarım kurgu değildir :)

sufi dedi ki...

Gözlerini kamaştırıyorsa yüzünü döndüğün kişi,yerli yersiz değildir kaş çatışların..Vardır bir sebebi!!!!
sevgilerimle.

Elif Gizem dedi ki...

Kızgınlığını severim :)