Teninin esmerliğine ve akşamın koyulaştırdığı sokak aralarına rağmen, ışıltılı bir mücevher gibi parıldıyor; ağzı hiç kapanmamışken, ona inat, derin bir uykuya dalmış gibi duran, devinimsiz gözleri. Uzattığı çakmağın ardından gelen, çocukluğunun mu, şivesinin mi baskın olduğuna bir türlü karar veremediğim ısrarcı kelimeleriyle, anne-babasına istediğini aldırana kadar uğraşan çocuklardan bir farkı yok aslında. Ama hayat kim bilir nasıl bir oyun oynadı da düşürdü onu bu kalabalık ara sokaklara.
Bütün çocuklar gibi, eli kolu hiç durmuyor konuşurken. Sanki az sonra kanatlanıp uçacak bir kuşmuş gibi, salınıyor sürekli iki yanında. Sen de bilirsin, en çok çocuklar benzerler çünkü kuşlara. İstedikleri her şeyin gerçekleşebileceğine dair o saf inançlarını kaybetmezler büyüyene kadar. Ya da en azından, öyleydi bir zamanlar.
Gözleri mi yoksa elindeki çakmağın rengi mi daha siyah diye düşünürken, uzanıp alıyorum taşıdığı paketin içinden en renklisini. Gözleri ona kalsın istiyorum. Oysa satmayı başardığını anladığı anda, alev gibi bir parıltı geçiyor onun siyah gözlerinden. Ah çocuk diyorum, hayatını ateşe verenleri ihbar ediyorsun aslında sen, o çakmağı böyle ısrarla satmaya çalışırken. Oysa kimse dönüp de bakmıyor senin yangınına, sen işte böyle, sessiz sedasız bütün hayatını haykırırken.
His
15 saat önce