10 Mart 2008 Pazartesi

Veda

Bir cafede, masaya iliştirdiği paketle başbaşa bıraktığı kıza “hoşçakal” deyip, ayrıldı yanından bir adam. Belki hikayeleri bu değildi ama kızın yüzünde aynı karmaşanın belirtileri vardı, gerisi hayal gücü. Ve bir veda hikayesi bu…

Susmuştun, başını öne eğdin. Getirdiğin paketi ve fısıltı gibi söylediğin “hoşçakal”ı bırakarak ayrıldın masadan. Herhangi bir tepki bekledim ya da herhangi birşey söylemeni. Nasıl sessizce geldiysen hayatıma, öyle sessizce gittin.
Bir “hoşçakal”, sonu oldu hikayemizin. Sonunu sen belirlemiştin ama özrünü kabul etmeyen ben, hikayenin kötü kahramanı olmuştum ne yazık. Doğru olduğuna inandığım şeyi yapmak, birilerinin gözünde kötü olmaktan yeğdi, rahattı içim.
Söylediklerimin laf olsun diye söylenmediğini, olmadığım bir kişiliğin tavırlarını yansıtmaya çalışmadığımı anlayabilmiş olsaydın keşke. Yani birazcık olsun tanıyabilseydin beni. Hiçe saymasaydın, kolay kandırılabilir olduğumu düşünüp, her istediğini yapmayı kendine hak saymasaydın. Geçmişe dönük hiçbirşeyi didiklemeye niyetim yok aslında. Sana kızgın da değilim. Ben bu ilişki içinde kızgınlığa gark oldum zaten ve yorgundum. Tıpkı sana, “artık bu ilişkiyi devam ettiremeyiz.” dediğimde, senin de bana kızdığın gibi. Sessiz ama içten ve yakıcı. Belki de nihayet anladın ne demek istediğimi. Yanlış anlama, ne bir öç bu, ne de kısasa kısas. Yaşadığımız benzer duygulardan biri oldu bu da işte. Birine bilmediği bir duyguyu anlatamazsın, ben de sana anlatamamıştım bu sebeple. O yüzden, ancak şimdi anlarsın beni.
Sen gidince, masadaki paketi farkettim. Tereddüt ettim açmak konusunda ama merakıma yenildim sonunda. Paketi açtım ve üzeri çiçek bahçesi gibi rengarenk çiçeklerle süslü bir kart buldum. “Sana dünyanın en güzel hediyesini vermek istedim. Çok düşündüm ama sonunda buldum.” diyordun. Pakete uzandı elim tekrar. Kenarları çok güzel motiflerle bezeli bir ayna çıktı karşıma. Aynaya bakınca gülümsediğimi farkettim. İşte seni bu yüzden sevmiştim ben. En mutsuz, en gergin anlarımı gülümseyişlere çevirendin sen. Sevdiğim, güvendiğimdin. Ama çok değiştin, ben de değiştim elbet. Yine de ben, hiç bu kadar … Neyse, geçmişte kaldı hepsi. Yeni yollar çizeceğiz kendimize, başka hayatlar seçeceğiz. Paketi de aldım, kalktım masadan. Cafeden çıkarken, flüt sesine eşlik eden o güzel şarkının sözlerine kaptırmıştım kendimi. “Yakınlar uzak oldu, daha etmeden veda.” Yanından geçtiğim çöp kutusuna hediyenin paketini attım, kartıyla birlikte.
Ve ben, o aynayı denize hediye ederken bir kıyıdan, “sadece güzellik yetmez” dedim içimden. Salt güzellik arayışın seni sen olmaktan çıkarmıştı. Madem ki güzellik bu kadar öncelikliydi, ben de bana verdiğin hediyeyi, benim için en güzele, uçsuz bucaksız denize hediye edecektim. Ne garipti şu hayat. Senin ihanetinin adının da deniz olması, sadece tesadüf müydü acaba?

Mart/2008

0 yorum: