11 Ekim 2010 Pazartesi

Sesleniş

Vapurun üst katında bir cam kenarına, gecenin kuytuluğunu giyinmiş şehrin, denizle sarmalanmış yanına yasladım başımı. Işıl ışıldı vapurun içi. Kulağında kulaklıklarıyla, hangi şarkıya eşlik ettiğini bile bilmediğim, birini izliyordum camdaki yansısından. Bazen hafifçe yukarı kaldırıyordu başını. Üzerinden çok zaman geçmiş, ama yine de duyulmasıyla eski bir ânı hatırlatmaya yetmiş bir şarkıydı belki dinlediği. Hafifçe eğilmişken ellerine; görüntüsünün yansıdığı camın ardında dalgalanan, laciverdimsi suyun yüzeyine çıkmış gibi, "her şeyi ardımda bıraktım" der gibi kaldırıyordu başını. İşte o an, kendimi görünmez sanmama yarayan camın rahatlığını yerle bir etti, başını hafifçe yana çevirdiğinde, yüzünde ışıldayan o belli belirsiz gülümseme. Sınıf listesinden rastgele seçilecek olmasına rağmen, yine de eğilip bükülerek, sözlüden saklanabileceğini sanan bir öğrenci gibiydim. Biliyor musun, bazı şeyler hiç değişmiyordu. Ne zaman adın söylense, "ben mi?" diye gereksiz bir zaman kazanma çabasıyla kıvranıp durmuşsan geçmişte, yıllar sonra bir gün, yine, aynı sancılı ânları yaşıyordun, hem de adın söylenmese bile.

3 yorum:

beenmaya dedi ki...

bazı şeyler hiç değişmiyor sahiden biz değişmediğimiz, değişemediğimiz müddetçe...

Adsız dedi ki...

yazılarındaki anlatıma hayran kalmamak mümkün değil..

Avram dedi ki...

Buradan bir öykü çıkar...devam etmelisin(bence).
Ben vapurlarda ( ki artık İzmir'de vapur keyfi de kalmadı ; İstanbul'un sürat teknelerinin benzerleri bastı körfezi) eskiden de kıç kısmına giderim.Kimse olmaz ya...Köpüren denizi , kuduran suyu , girdapları izlerim.Bir sigara içerim , martıların bayrak direğine attıkları sarma ve taklaları da...Sigara biter doğru yukarı çıkarım.Bir insan seçerim ve izlerim...sıkılırsam bir insan daha , sonra bir yarım...Çeyreğe vakit kalmaz.