6 Ağustos 2008 Çarşamba

Bekle(me)mek

Bir yere ulaşmak istemediğimde ya da erken çıktığım bir yol, hiç bitmesin istediğimde; trafikte tüm kırmızı ışıklar bana yansın, trafik alabildiğine tıkalı olsun, yollar yürünemeyecek kadar kalabalık olsun isterim. Yahut uzundur görmediğim birine rastlayayım, hal-hatır sorayım. Hatta muhabbet uzasın, oturup biryerlerde konuşalım. O yolculuk bitmesin ya da en azından bitmesi geciksin. Ama gelin görün ki, hiç gecikmez. Tam vaktinde ulaştığım zamanlar, mutlu bile olurum. Çünkü hep erkendir varışlarım buluşma mahaline. Ve genellikle, azıcık bir zaman da olsa gecikir, diğer gelecekler.

Beklemek ne kadar can sıkıcı bir iştir. Beklenilecek zamanı birşeylerle doldurmak zordur, sevimsizdir. Söz verilen her kim olursa olsun, kararlaştırılan vakte riayet etmek, olağan bir durumdur benim için. Hani eve gittiğiniz yolu, aklınız başka yerlerdeyken bile şaşırmadan gider, nasıl geldiğinizi bile anlamadan kapıya varırsınız ya, öyle olağan işte.

Daha sıkıntılı bekleyişler olur sonra, insanın hayatında. Bir cevabı, bir ameliyatın bitişini… Ama insan güzel bekleyişler arar hep. Bir telefonu, kapı zilini, çok sevdiği birinin gelişini… Her iki durumda da yavaş akar zaman. Yani bekleyene öyle gelir en azından. Ve geçmeyen zaman yorar insanı. En iyisi beklemeden yaşamaktır galiba. Olan güzel şeylere sürpriz, kötülerine talihsizlik demek. Ve herşeyi öylece kabul etmek, unutup, geçip gitmek. Doğru zamanlar aramamak, düşlememek. Sıkılgan bir bekleyişten kurtulup, yaşamak yalnızca, yaşayabilmek…

Ağustos/2008

0 yorum: