23 Ekim 2009 Cuma

Rüzgârda savruk, başına buyruk...

Böyle gereksiz ve nedenini bilmediğin bir hüzün gelip oturdu ya içine, birden bire... Dokunsalar ağlayacak gibisin hani, ağlanılmamış tüm zamanlara inat. Uzak, mağrur ve yenilmez bir edayla gezinse de gözlerin etrafında, bir şarkıyla sicim gibi akıyor ya gözyaşların hâlâ. Giderek artsa da ardında kalan yıllar, değişilmiyor onlarla; anlıyorsun.
Kocaman bir boşluk var içinde, dolduramadığın. Hiçbir duygunun, diğerinin yerini tutamadığını bilmiyormuş gibi, bir gayretle, o açığı başka bir şeylerle kapatma çaban, anlamsız. Her ayağın takıldığında, yine aynı çukurda buluyorsun kendini işte.
Uzun zamandır kitaplığın bir köşesinde bekleyen o kitabı, neden tam da böyle bir akşam, okumaya başladığını soruyor musun kendine? Neden ilk sayfasına birkaç satır bir şey karalayıp, kendine armağan ettiğini ya da? Ne diliyorsun bilmiyorum, dilini çözemediğin şu dünyadan ısrarla?

5 yorum:

Ahbap dedi ki...

İnsanın mucizesi de bu belki!
Bir avuç taşla duvar örebilmek...
Harika yazmışsın, eline sağlık.

laleninbahcesi dedi ki...

Birazcık yalnız kalsak sorgu hakiminden beter kendimizi sorgularız. Ama o kitabın isminide merak etmedim değil:))

Sevgiler sana Tülaycım

Parpali dedi ki...

akşamsefası; mucize güzel kelimeymiş...

Lale abla, kitap Elif Şafak'ın "AŞK"ı. Uzunca bir süre önce almıştım. Ve kitaplığın bir köşesinde popülerliğini kaybetmesini bekliyordum. Sonra, okunacak başka kitaplar da olmasına rağmen, onu seçtim. Ve kendime hediye ettim.

evo dedi ki...

elimdeki kitap ve ben...
ve kanıma ağır ağır işleyen gece..
atam da anlattığın yerdeyiz..

Parpali dedi ki...

Ne güzel...
Hoşgeldiniz ;)