Sokağa bakan balkonun beyaz naylon iplerinde, kendilerini öylece boşluğa bırakmışlar gibi, yarı belinden tutturulmuş çamaşırlar var. Bu işlerin acemisi bir erkek eli tarafından mandallanmışlar besbelli. Sahibinin pek de saklayamadığı bir yalnızlığı, cama yapıştırılan kiralık ilânı gibi, öyle uluorta asmışlar birkaç mandalın yardımıyla. Pencereler, kimsenin bir şey söylemesini istemeyen insanlar gibi, asmış yüzünü oturuyor. Sokağın başında belirse sanki biri, gözlerini küçülten bir gülümseyişle ışıldatıp yüzünü, kollarını açacak. Ve işte o zaman, az ilerideki erik ağacının, bembeyaz gülümseyen dallarından havalanan kuşun kanat sesiyle birlikte, bir serçenin, o kuşun kanat seslerinin ardından, bir şarkı söyler gibi başladığı ötüşlerini de buyur edecek içeri. Belki o adam da balkona çıkacak o an, kendi dilinde bir şarkıya başlayacak. Kadını görecek sonra sokağın başında, ellerini teşekkür eder gibi kavuşturacak. Yalınayak bir çocuk, yağmurun yıkadığı arnavut kaldırım taşlarında, bütün bunlardan habersiz koşacak. İşte öyle zamanlarda, ne kadar kararsa da gün, insan yıldızları anacak. Yıldızların bunca parlak oluşunun, gözlerindeki buğunun kayboluşundan kaynaklandığını ise, bir tek kendine saklayacak.
Bazen soluklanmaya, bazen de biriktirdiklerimi anlatmak için soluk soluğa geliyorum bu sayfaya. Yazarken barışıyorum kendimle. Ve gerektiğinde, ardımda kalanlara yabancılaşıyorum. Birilerinin okuduğunu bilmek, kimi zaman utandırıyor beni. Kimi zaman da söylediklerimi cümle âlem duysun istiyorum, bir tellâl gibi. Harflerim ekranda anlamlı-anlamsız izler bırakıyor... Ve ben, tüm bu izleri seviyorum...
Tülay Şahin
Bu aralar okuyorum.
Öyle Miymiş? / Şule Gürbüz
Bu aralar izledim./Bale
La Corsaıre
Bu aralar izledim./Tiyatro
Tesir / SBR Tiyatro
Bu aralar izledim./Tiyatro
Grönholm Metodu / Ankara DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
İkinci Bölüm / DT
Bu aralar izledim./Tiyatro
Cyrano / Şehir Tiyatroları
Koyverdun gittun bizi...
Elbette mümkün değil ama, her şey gönlünüzce olsun. Neden olmasın? Kazım KOYUNCU
İyi dilekler
Yüzüne bakıldığında neden hapşıramaz insanlar, bilmiyorum. Ama hapşırdığımda, "iyi yaşa" demeden çevremdekiler, bir alacağı tahsil eder gibi, gayet ciddi bir ifadeyle, "sen de gör" demekten mutlu oluyorum. Ve aynı anda yüzlerine yayılan, bazen mahcubiyetle karışık, bazen hınzır bir çocuğu andıran o gülücüğü görüp, onlara eşlik etmekten. Şu hayata inat, seviyorum iyi dilekleri ben.
O yüzden diyorum ki sana, güzel olsun her şey... hatta çok güzel olsun. Ama kötü de olsa yaşananlar, bıkma yine de anlatmaktan. Sen anlat ve her şey buhar olup uçsun.
Maviyi, yeşili, yaz akşam üzerlerini... İstanbul'u, Giresun'u ve deniz kenarlarını... dilediğimde yalnız kalabilecek kadar uzak, gerektiğinde, elimi uzatıp, kalabalığa karışacak kadar yakın; her ayrılıkta hüzünlenip, dönüşünde çocuklar gibi mutlu olduğum bu şehirde yaşamayı... kitapları, dostları, içten gülümseyen insanları... müzik dinlemeyi, umut etmeyi, insanları sevindirmeyi... hayâl kurmayı, mektupları, yolculukları... hatta, hatta yalnızlığımı...
5 yorum:
senin yazılar endorfin gibi geliyor insana..
Evet Amaa Güzel...
o sokağın başında olasım ve o balkona çıkacak adamı bekleyesim var...
ben bu betimlemeleri okumaya doyamıyorum, sen de yazmaya doyma olur mu?
hay parpal'im sen ne güzel bir insansın!
Yorum Gönder