3 Ağustos 2011 Çarşamba

Siyah

Defalarca yıkanmış siyah bir kıyafetin solmuş rengine benziyordu gözleri. Sadece rengi de değil; duruşu, biçimi. Konuşmaya nasıl başlayacağını bilemiyormuş da, etrafından yardım dileniyormuş gibi, hep köşelere çektiği gözleri; korkak, ürkek, çekingen dolanıyordu kirpiklerinin arasında.
Uzun bir cümlenin noktalı virgülüne denk düşecek kısacık anlarda baktığında yüzüme, unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi çeviriyordu bakışlarını; şehrin ışığa kesmiş kalabalık caddelerine. İşte o an, bu gürültüden ölesiye mutlu olduğunu düşünüyordum nedense. Sanki birileri sürekli böyle konuşursa, sıra ona bir türlü gelmeyecekti. Oysa o hep geniş zamanlar düşleyecekti, şairin dediği gibi, düşünüp de söylemeye cesaret edemediklerine. Ve akşamları yatağına uzandığında, bu durumu kendine haklı gösterecek bir bahane bulacaktı hep, açık penceresinden içeri dolan sessizliğin içinde.
Karanlığın içine yayılan ışıl ışıl hayallerini, yüzüne yerleşen gülücükle tamamladıktan sonra da, bir kez daha yıkayıp, biraz daha solduracaktı gözlerinin rengini, şampanya rengi duvarlarında. Ve akşam sefalarının kenar süsleri gibi iki yanına dağıldığı sokağa, her sabah, eskiyip sökülse de giymekten vazgeçemediği bir kıyafet gibi, aynı gözlerle çıkacaktı hep. Ta ki bir gün biri, içindeki kuytulukları açıp, yenisini hediye eder gibi rengine kavuşturana kadar gözlerini.

1 yorum:

yüreğimdeki yağmurlar dedi ki...

Herkesin kendini haklı gösterecek bir bahanesi vardır "Mış" hayatlarının içinde.

Sevgilerle