3 Ağustos 2009 Pazartesi

Uğultu

Beyaz bir masa örtüsü üzerinde, ojeli tırnaklarını gezdirdi kadın. Bir kitabın cümleleriyle, hayalinde canlanan bir sahneydi sanki, ansızın hatırlayıverdikleri. Az önce "evet" demişti. Sulanan gözlerinden aşağı yaşlar süzülmesin diye kırpmak istememişti ama, geçmişin can yakan anılarına dayanamadı gözleri. Silinsin, yok olsun diye gördükleri, sımsıkı kapadı; ve yaşlar süzüldü yanaklarına. Damla damla ıslandı sevinçleri.
Şaşkına dönmüş onlarca yüz vardı çevresinde. Deli gibi sevdiği adamla evlendiğini belgeleyen deftere damlıyordu gözyaşları. Herkes kendince bir senaryoya uyarlıyordu olanları. Oysa o, bir kapının eşiğine oturmuş, kavga eden anne-babasına yalvarıyordu hâlâ. "Yapmayın" diyordu; kan çanağına dönmüş gözlerini, elinin tersiyle silerek. Kesik kesik hıçkırıyor ve sesi çıktığınca bağırıyordu. "Yapmayın!"
Baba, kapıyı çarpıp gidiyor; anne, olduğu yere ilişip, saatlerce ağlıyordu. Yalancı mart güneşi vuruyordu salonun penceresine. Pencere kenarına konulmuş yemek masasının üzerindeki beyaz örtü, az önce üzerinde parmaklarını gezdirdiği örtüye benziyordu.
Yıllar geçiyordu hızla. En kirli örtüler bile yıkanıp temizleniyordu ama, insan içinde biriken tortuları bir türlü temizleyemiyordu. Islak gözlerini yerden kaldırmadan, "yapmayın!" dedi, yıllar sonra yeniden. Ve içindeki çocuğun ıslığa benzeyen sesi duyuldu. İnsan, zaten hep en mutlu olduğu anlarda duyardı, kötü anıların kuytu bir köşede saklanan uğultusunu.

2 yorum:

Zeugma dedi ki...

Keşke tüm anılar o beyaz masa örtüsü gibi kalabilseydi değil mi?
Ya da zihnimizden kötü anıları temizleyebilmenin bir yolu..

Yazan ellere sağlık. Çok güzeldi.
Sevgiyle..

Hiçkimse dedi ki...

unutulmuyor değil mi?çocuklukta yaşanılanlar yaş betona bırakılan izler gibi...
unutulmuyor, yaşanılır kılınıyor sadece diyen sendin unutma!
sağlıcakla kal.