10 Ağustos 2009 Pazartesi

Tersine

Kulağım çınlıyor. "Biri seni konuşuyor" diyor içimdeki ses. "Ya da biri seni konuşsun istiyorsun" diye ekliyor ardından. Gökyüzü kâh gri bulutlarla örtülür, kâh mavi mavi gülümserken, ince bir duman gibi dağılan beyaz bulutlarıyla; ben bir sandalyede oturmuş, gelip geçen insanları izliyorum.
Bir kadın, üç-dört yaşlarında bir çocuğa dil çıkarmasını öğretiyor, kahkahalar arasında. Bir yanda, zar zor dengesini tutturduğu adımlarından habersiz, kendi bebek arabasını iten bir ufaklık; diğer tarafta, neredeyse ilkokul çağındaki çocukları, bebek arabalarına koymuş, dolaştırmaya çıkaran kalabalık... Bu hayatta her şey, tersine mi işliyor artık?


Can Yücel' den

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mi ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta
sandık içersinde, Herkes karsınızda
saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş
vaziyette.tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı,
Olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir
İtibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
Hazır.arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size
maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaslara kadar hersek garanti, huzur
içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün
çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün
size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın
kol saati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük
veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir
insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda
el pençe divan...vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler
de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor,
fevkalade.....aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya
çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, isi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun..." keyfe
bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi
götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok
artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı
bile Temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde
hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya
dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor,
sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir
ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir
hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir
Olayla hayatiniz bitiyor...

3 yorum:

Zeugma dedi ki...

Böyle ters işleyen şeylerde benim de aklıma hep üstadın bu şiiri gelir :) Ne kadar güzel yazmış gerçekten..

Nedense felsefe öğretmeni bir arkadaştan duyduklarım geldi aklıma bu postu okuyunca.
Bebekken ve çok yaşlandıklarında insanların suratlarından cinsiyetlerinin anlaşılamaz olduğunu söylemişti.
Bu da çok doğru ve ilginçti hakikaten.

Parpali dedi ki...

Uzun süre devam eden bazı ilişkilerde çiftler birbirlerine benzerler mi peki? Onu da bir sorsaydık Zeugmacım:) Yoksa göz aşinalığı mıdır bizi o yanılgıya düşüren?

Zeugma dedi ki...

Göz aşinalığı falan değil sevgili Parpali...Tanıdığım yüzlerce çiftten bunu duydum ben bizzat.
Evlilik hayatları dahil birçok konuda birçok huylarının gitgide birbirine benzediğini, bazı huylarda zamanla tıpkısı olduklarını hatta..
Bu bir gerçek..
Bu olayın gerçekleşemediği çiftler ayrılıyor zaten sanırım ...