5 Mart 2010 Cuma

Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı*

Birer yanlarından tuttukları bavulu, sarsılarak taşıyorlardı yol boyu. Bütün geçmişi ardından bakakalsın istiyordu biri. Daha şimdiden ne kadar özlediğini bilmiyormuş gibi. Yaşadığı her şeyi yanında götürmek istiyordu diğeri. Canını acıtanları alt edebildiğini, en çok kendine ispat etmek ister gibiydi. İkisinin de birbirinden habersiz, bozguna uğradı istekleri.
O bavula sığar mıydı bu şehirde yaşadıkları? Her adı anıldığında, kapanmamış bir yara gibi kanamayacak mıydı? Birbirlerine sormaya cesaret edemeyecekleri kadar, yükte de, pahada da ağırdı soruları. Sessizce, ağır ağır ve gözleri dönmek için yerde bir sebep aranır gibi yürüdüler. Yolun sonu gelmesin, bir serseri yollarını kessin ya da hayat ortasından bölünmüş gibi, zaman dursun istediler. Hiçbiri olmadı. İkisi de istediklerini söylemeye de, kalıp yeniden başlamaya da cesaret edemediler. Bahaneler aradılar kayboluşlarına sessizce. Oysa işe yarar tek bir tane bile kalmamıştı ellerinde. Çünkü bahanelerin ardına katılıp heba edilmişti, geride kalan onca sene.
Bir bavulun iki ucundan tutarak yürüdüler o yolu. Ama bu şehre birer ucundan tutunmayı başaramadılar. Ve hayat, oynayınca elindeki son kozu, oyundan usulca uzaklaştılar.

*Öyle günler gördüm ki/Sabahattin Ali

1 yorum:

aysema dedi ki...

Hüzünlenirken sevinilir mi?

Yazılarının güzelliği mutlandırıyorken içeriği paramparça ediyor yüreğimi.

Neden birleşmesin yollar, neden kavuşmasın yürekler anlayamıyorum. Bir yolu olmalı, bir yolu bulunmalı...