30 Ekim 2008 Perşembe

Uzun bir yol

Dün 29 Ekim 2008′di. Cumhuriyetin 85. yıl dönümü. Yaşamlarını Cumhuriyet’e borçlu olduklarını unutan kendini bilmezlerin, görmek istemedikleri o önemli gün. Onlara rağmen kutlu olsun. En çok da onlara rağmen.

Bayram nedeniyle hazır işe gitmemişken, uzun zamandır başlamak niyetinde olduğumuz İstanbul turuna başladık Gülüş’le. Sabah saat 8′e geliyordu ben evden çıkarken. 08:30′da Eminönü’nde buluşup, Eyüp’e geçtik. Kahvaltı için Pierre Loti’ye gidiyorduk. Yürüye yürüye çıktık tepeye. Hava biraz sisliydi ama güneş ısıttı içimizi. Manzara güzeldir oradan, bilenler bilirler. Biz çok erken gittiğimizden tenhaydı da. Çaylarımızı rahat rahat içtik, manzara eşliğinde. Dönerken teleferikle indik Eyüp’e. Vurduk kendimizi yollara, önce Balat’a. Eski binaların olduğu sokaklarda, karşılıklı binalar arasına gerilmiş iplere asılı çamaşır manzaralarını, küçük çocukların oyunlarını izledik. Yıkık, virane evlere bakındık. Gülüş fotoğraf çekti ben bakınırken. Balat’tan sonra Fener’e geçtik. Cibali’yi gezmeyi de planlıyorduk fakat, yürürken yaptığımız sohbet esnasında kaçırmışız Cibali’yi. Taksim’e geçtik sonra. Tarlabaşı’nı görmek istiyorduk ne zamandır. Bir sokaktan daldık içeri. Yalnız içerileri doğru girdikçe, bize bakan insanların yüzünde bir gülümseme görüyorduk hep. “Ne işiniz var sizin burada?” bakışı vardı yüzlerinde. Fotoğraf bile çekemedik, hızlı hızlı dolaşmaktan. 7-8 yaşlarında bir çocuk, bir elinde sigara, dolaşıyordu sokaklarda. O kadar çok çocuk vardı ki. Baktık istediğimiz gibi dolaşamayacağız, çıkışı aramaya başladık. Biraz zor oldu ama bulduk nihayetinde.

Eyüp’ten Taksim’e kadar yürümekten yorulan ayaklarımız isyan ediyordu ki, Yeni Melek Sineması’nın sokağında soluklanıp, Cihangir’e doğru yol aldık. Firuzağa’da oturup çay içtik. Dolaşa dolaşa Galata’ya indik sonra. Köprünün altında oturup balık ekmek yedik, deniz manzarası eşliğinde. Sabah güneşinin ısıttığı içimiz üşüdü denizin rüzgarıyla.

Sonra Taksim’e çıktık yine yürüyerek. Orada ayrılmayı planlıyorduk artık. Ama olmadı. Cumhuriyet Kutlamaları kapsamında Taksim’de verilecek konser yüzünden yollar kapatılmış, otobüsler yol bulamaz olmuştu. Tek çare kaldı bize; yürümek. Kendimize inanamadık ama Taksim’den Beşiktaş’a kadar yürüdük yine. Vapur’a umut bağlayan Gülüş’ün umutları, Beşiktaş’a geldiğimizde söndü. Deniz trafiği de kapalıydı. Şansımıza Ortaköy’e giden bir otobüs geldi. Ama otobüse binmesek de olurdu. Trafik olabildiğince tıkalıydı çünkü. Ne yapalım, indik yürüdük. Ortaköy Sahiline gezmek için ne zamandır inmiyorum hatırlamıyordum bile. Sahili de bir dolaştık bu vesileyle.

Eve vardığımızda yorulmuştuk epey. Uzuuun bir yol, güzel bir gezi ve gün oldu bizim için. İstanbul’u keyfince gezmenin tadı başka nereden alınabilirdi ki? Ya da bu keyfin tadına varmışken, yolun uzunluğunun ne kadar önemi olabilirdi?

Ekim/2008

0 yorum: