31 Mayıs 2010 Pazartesi

Uçurtmayı vurmasınlar

Sana böyle uzaktan bakmak... Kimi zaman tel örgülerle, kimi zaman bir masa mesafesiyle ayırırken bizi hayat. Gözlerim gözlerine yakınken bu kadar, uzak kalmak içindeki parıltılardan. Sen yokken, o kalın duvarlardan birine, kötü olan her şeyi unutmak, yok etmek ister gibi çizgi çekmek; ilkokul talebelerinden hallice. Türküler mırıldanmak, adını sayıklar gibi. Şu dört duvarda değil de, onlarda tutuklu olduğunu düşünmek. Bir gün, o türkülerin söylenebildiği yerlerde olabileceğini düşlemek. Ve ölesiye inanmak o düşe. Başka çaren olmadığı için değil, o düşlerin mutluluğuyla son verdiğinden hasretlere.
Aynı avluyu adımlamak günlerce, senelerce. Ayakkabılarımın altına "özgürlük" yazmak, silindiğinde gerçekleşir belki diye. Ve senin, özgürlüğümü düşlediğini bilmek, gökyüzünden uzak, yıldızsız gecelerimde. Mükellef bir kahvaltının kokusuna ya da dolunayın gözüne ilişen ışığına uyanmayı dilemek; demir ranzaların çok uzağında. Sırf sen üzülme diye iyi olmaya çalışmak, sırf sen varsın diye katlanmak bütün bunlara... zor sevgili.
Nasılsın diyorsun ya... Nasılım ben de bilmiyorum işte, sen sadece bir fotoğrafken duvarda...

2 yorum:

A. dedi ki...

Kazım Koyuncu seni hala çok seviyor ve saygıyla anıyoruz.Burda seninle karsılasmak çok güzel oldu.Blog sahibesine sonsuz teşekkürler

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Ne güzel bir filmdir bu kardeşim.