20 Aralık 2009 Pazar

Bir sende değil, dumanlı ömür

Konusunun ne olduğunu bile bilmediğim bir filme rastlamış, öylece bakıyordum ekrana. Kanalı neden değiştiremediğimi de bilmiyordum. Çeşitli yerlerinden vurularak öldürülmüş insanların arasından, at üzerinde geçerlerken, gördüklerine inanmakta zorlanıyor gibiydiler; adam, kadın ve çocuk.
Ölmeyi, en çok o istediği halde, orada hayatta kalmayı başarmış tek insan, ansızın karşılarına çıkıp; "çok hastayım, ne olur beni öldürün" diye yalvarıyordu. Kendilerini kurtarıp, zar zor yollarına devam etmeye başladıklarında, bir anda, küçük kız, indi attan. Geriye doğru koşup, eline, kendisi kadar bir kaya parçası aldı. Adamın kafasına doğru olanca gücüyle fırlattı. Onca zaman beklediği ölüm, demek bu kadar yakınındaydı.
Acı çekmenin ne demek olduğunu bilen biri, hiç tanımıyor olsa bile, başkalarının acısına kayıtsız kalamıyordu. Yardım etmek için uzattığı elin, normal şartlarda yanlış kabul edilecek şıkkı seçmesi ne kadar zorsa, uzak durması da bir o kadar zordu işte. Yanlış dediğimiz şey de, artık kime göreyse?

0 yorum: