22 Aralık 2009 Salı

Sana bilmediğim bir şey söyleyemem...

Kapı zilinden ilk kez irkilmiştim. Diafon'a uzanıp, gelenin kim olduğunu sordum. "Benim". Kimliğinden bu kadar emin bir seslenişin karşısında, bir süre kararsız kaldıktan sonra, açtım kapıyı. Çocukluğumun komşu teyzesi, kimbilir kaç senenin ardından, akraba ziyaretinden dönerken uğrayıvermişti. Şaşkınlığımdan sıyrılmaya çalışarak içeri buyur ettim.
Kaç sene olmuştu; on, on beş? Ne yapıyor, nerede oturuyordu? Neler gelip geçmişti başından, görüşmediğimiz zaman dilimde? Onunla ilgili hafızamdaki en canlı bilgi, intihar eden kızıydı. Nedenini niçinini bile bilmiyor ya da hatırlamıyordum. Halının üzerinde bir noktaya dalıp, kendi kendine konuşur gibi anlatıyordu; oğlundan, kızından, torunundan. Usul usul birkaç soru sorup, çekiliyordum zihninden. Tam kapanmamış musluk gibi, sessiz sessiz anlatıyordu içinden geçenleri.
"İnsanlar arkalarına baktıklarında hiçbir şey göremediklerini söylerler ya" dedi, "işte ben, arkama baktığımda diyorum ki, her şeyi yaşamışım. İyiyi de, kötüyü de." Duyamadığını anlatmak ister gibi "nasıl?" diye sorduğunda farkettim, aslında içimden geçirmediğimi o cümleyi. "Peki, bu iyi bir şey mi?"

1 yorum:

oyumben dedi ki...

Hayatı bize sunduklarının ötesinde yaşayabilmeli.