18 Şubat 2010 Perşembe

Her sabah bir çöl masalında uyanırdım, belki de yanlış bir Leyla

Adam ve kadın, sokak lambalarının sarı-turuncu karışımı ışıklarıyla aydınlanmış yolda, sakin ama bir o kadar şiddetli cümlelerle konuşuyorlardı. Onlara yaklaştıkça mırıltılar şeklinde duymaya başladım konuştuklarını. Tam yanlarından geçerken, birkaç adımlık bir es verdiler söyleneceklere. Lastik tabanlı ayakkabılarımın sessizliğiyle geçip gittim yanlarından.
Anahtarın kilitte dönen sesiyle açtım, o görüntünün hikâyesinin kapılarını da. Bir düelloya tutuşmuş gibi karşılıklı tehditkâr duruşlarını anımsadım; kötü bir son yazdım, sönen sokak lambasıyla. Yüzlerinin birbirlerine o kadar yakın duruşundan da mutlu bir son; parıldayan yıldızlarla. Ama içime sinmedi ikisi de. Çünkü biliyordum, ne kadar uğraşsamda gerçeği kadar gösterişli olmayacaktı hiçbir hikâye.

0 yorum: