7 Kasım 2010 Pazar

Çivit

Güneşin yavaş yavaş yükseldiği saatlerde, evin önündeki beton zeminden harmana doğru yayılan buhar, salına salına bulutlara yükselirdi. Küçüktüm daha. Bir savaşın tarafları gibi renklerine ayrılmış çamaşır yığınlarına uzaktan bakardım. Harmanın bir ucundan diğer ucuna gerilen ipin, çamaşırların kuruması için güneşin ne kadar gerekli olduğunu anlatmak istediğinden mi sarı renkte seçildiğini, bir türlü bilemezdim.
Bütün bu devinim içinde beni en mutlu eden şey, adı tek başına bir terkerlemeymişçesine eğlenceli, göz alıcı rengiyle küçük naylon bir poşet içinde, assolist edasıyla en son sahneye çıkan çivitti.
Gördüğüm ilk sihirbazdı anneannem. O mavi renkteki tozu, beyaz çamaşırların içine katar; onun çamaşırları beyazlattığını söylerdi. İşte o günden beri, ne zaman beyazlığına hayran kalsam bir şeyin, aklıma gelir çivit; bulutların ardındaki mavilikler gibi.

3 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

annem beni bakkala çivit almaya gönderirdi... hala çözemedim ben o mavi şeyin çamaşır beyazlatma işini valla bir açıklaması vardır değil mi? araştıracağım bak bunu:))

Sevgiler Tülaycım sen çivit dedin ben mahallenin yokuşunu çıkıp bakkala gittim bi koşu...

sevgimle

Profösör dedi ki...

Biloğun başlığı da mavi ne hikmetse..

Parpali dedi ki...

Daha da eskiden külle yıkanırmış ya çamaşırlar Lale abla. Mutlaka vardır bir açıklaması. Ama çocuk aklımla onu anlamak nasıl da imkânsızdı.

Profösör; seviyorum maviyi. İçinde mavi olan her şeyi. Gökyüzünü, denizi... Ve blogumu da tabii :)